SÖZDE SOYKIRIM ANITI MI, KİN ANITI MI?
Mustafa Sönmez

SÖZDE SOYKIRIM ANITI MI, KİN ANITI MI?

Bu içerik 979 kez okundu.

İsveç Avrupa kıtasında farklı özelliklere sahip olan daha doğrusu ayrıcalıklı bir ülkedir. İsveç demokrasisi tüm dünyada adını duyurmuş bir konuma sahiptir. Kişi hak ve özgürlükleri belli kriterlerin dışında rahatlıkla kullanılabilinen bir alandır. Hiç kimse başbakanı eleştirdim, başıma bir iş gelir diye korkmaz ve dolaysıyla görüşlerini hakaret  içermiyecek bir biçimde açıklar. Buna da hiç kimse ses çıkarmaz.


İsveç II. Dünya Savaşı’yla birlikte göçmen almaya başlayan bir ülkedir. Bugünde bunu cömert bir biçimde kullanmaktadır. Suriye’den gelen binlerce mülteciye sığınma hakkı tanıması bunun en güzel örneklerinden birisidir. Aynı durum 1975/76 yıllarında Türkiye’den gelen otuz bin civarında Süryani halkı için de kullanılmıştır (İsveçli papazların Süryanilerin kaldıkları kampları dolaşarak yardım adı altında sığınmacı izni alabilmeleri için nasıl gerekçe göstermeleri konusunda bilgilendirme yaptıkları da bilinen bir gerçektir).


İsveç’e mülteci olarak gelenler arasında vatandaşı olarak yaşadıkları ülkeleri  türlü nedenlere bağlı olarak terk etmek durumunda kalmalarından dolayı nefretlerini, kinlerini hem o ülkelere hem de kendileri gibi düşünmeyen ama İsveç’te yaşayan o ülke vatandaşlarına karşı ortaya koymak için bir savaş alanına dönüştürmek isteyen sözde “demokrasi hayranı (!)“ kişiler vardır. Bunlar genellikle İsveç’in zayıf taraflarından yararlanarak her fırsatta ele geçirdikleri pozisyonlarını kullanarak demokrasi oyunu oynamak istemektedirler!..


I. Dünya Savaşı öncesi ve esnasında yaşanan Ermeni ayaklanmaları, Ermeni çetelerinin yaptığı köy baskınları ve toplu öldürmeler Müslüman halk arasında öç alma duygularını artırmış, onlarda fırsat buldukça Ermeni köylerini basarak aynı yöntemi suçsuz halka karşı uygulamışlardır. Böylece bir karşılıklı öldürme trajedisi ortaya çıkmıştır. Ermeni ayaklanmaları ve çeteleriyle başa çıkamayan Osmanlı İmparatorluğu, onların lojistik dayanaklarını ortadan kaldırmak amacıyla radikal önlemlerin almak durumunda kalmıştır. Bu önlemlerin başında zoraki göçürme (Tehcir) olayı vardır. Bu amaçla Osmanlı hem suçsuz Ermeni halkını korumak hem de çeteleri etkisiz hale getirmeyi planlamıştır. Ermeni vatandaşlarımız o zaman birer Osmanlı toprağı olan Lübnan ve Suriye’deki belirlenen yerlere göç ettirilmişlerdir. Göç ettirilen Ermeni sayısında farklılıklar olsa da, 500 ile 600 bin arasındadır. Göç ettirilen Ermeni vatandaşlarının yüzde doksanını kendilerine tahsis edilen yerelere ulaştıkları yine bir Ermeni kökenli Osmanlı Paşası olan ve Osmanlı’ya karşı savaşan Boghos Nubar Paşa tarafından Fransız Elçiliği’ne yazılan mektuptan da anlaşılmaktadır.


Emperyalist güçlerin Osmanlı İmparatorluğunu paylaşma amaçlı kullandıkları Osmanlı azınlıklarının başında gelen Ermeniler, bu oyunun kurbanı olmuşlardır. Bunu açık bir biçimde 1918 yılı Temmuz ayında kurulan Ermenistan devletinin ilk başbakanı olan ve Taşnak hükümetini, 1919 Ağustos ayına kadar yöneten Ovanes Kaçaznuni Rus işgalinden sonra yurtdışına kaçmak zorunda kalınca, 1923 yılında Romanya’nın başkenti Bükreş’te topladığı parti kongresine sunduğu raporda I.Dünya Savaşı’nda Anadolu’da yaşanan olayları değerlendirirken, Batının oyuna geldiklerini açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Kaçaznuni* kısaca maddeleştirdiği durumu şöyle açıklamaktadır:


- Dünya Savaşı öncesinde gönüllü silahlı birlikler oluşturmak hataydı.

- Kayıtsız şartsız Rusya’ya bağlanmışlardı

- Türklerden yana olan güç dengesi hesaba katmamışlardı.

- Tehcir kararı amacına uygundu.

- Türkiye savunma içgüdüsüyle hareket etmişti.

- 1918 sonlarındaki İngiliz işgali, Taşnakların umutlarını yeniden kabartmıştı.

- Ermenistan’da Taşnak diktatörlüğü kurmuşlardı.

- Denizden denize Ermenistan projesi emperyalist bir talebe kapılmışlar, bu yönde kışkırtılmışlardı.

- Müslüman nüfusu katletmişlerdi.

- Ermeni terör eylemleri Batı kamuoyunu kazanmaya yönelikti.

- Taşnak yönetimi dışında suçlu aranmamalıydı.


Evet, bu açıklamalar su götürmez bir biçimde kendi ağızlarından yaşananların sorumluluğunun kime ve kimlere ait olduğunu ortaya koymaktadır. Bu açıdan ve tanınmış bağımsız tarihçilerin ortaya koydukları kitaplardan ortaya çıkan sonuç şudur: Osmanlı hiçbir zaman “Ermeni Soykırımı” yapmamıştır. Batının çıkarcı politikacıları “Mavi Kitap” gibi propaganda kitaplarıyla tarihi gerçekleri saptırmaya çalışmışlardır. Diyaspora Ermenileri de bu yalanları varlıklarını sürdürebilmek için kullanagelmişlerdirler.


İsveç Parlamentosu hiç üzerine vazife değilken, kendi tarihin ve tarihçilerin yerine koyarak, Hıristiyan Demokrat milletvekili Annelie Enochson’un, “soykırım olmuş ya da olmamış benim fazla bilgim yok ama Hıristiyan kardeşlerimize yardım etmek görevimizdir” bakış açısıyla “Sözde Ermeni Soykırımı ve diğer soykırımları” 11 Mart 2010 yılnda bir oy farkla kabul etmiştir. Bundan cesaret alan Süryani vatandaşlarımız çoğunlukla oturdukları semtlerde “Soykırım anıt”ları dikmeye kalkışmışlardır. Bunlardan Södertälje Belediyesi anıt dikme kararı almış ama mahkemede bu karar iptal edilmiştir.


Türk Ermenisi Hrant Dink’in polis ırkçı işbirliği sonucu öldürülmesi çok büyük bir hatadır. O, bizim Anadolu topraklarımızın insanıdır. Farklı düşünebilir, ama devlet içindeki işgüzarlar tam tersini yapmışlar ve kendi egolarını tatmin etmişlerdir. Ne yazık ki  devlet olaylarının üzerine yeterince gitmemiş dolaysıyla aynı yanlışlığa düşmüştür.


Hrant Dink’in ölüm yıldönümünü fırsat bilen Kurdo Baksı ile Murat Kuseyri Svenska Dagbladet gazetesinin kültür ekinde 20 Ocak günü “Nefret Kampanyasını Durdurun” başlığıyla altında İsveç’in belli bölgelerinde “Sözde Soykırım Anıtları” dikilmesini savunan bir yazı yayınlamışlardır. Ayrıca yazıya  göre İsveç Türkiye Büyükelçiliği İsveç’te yaşayan Türk vatandaşlarını azınlıklara karşı kışkırtmaktadır savını ileri sürmektedirler. Her ülke elçilikleri ülkelerinin bulundukları ülkelerde haklarını koruma haklarına sahiptirler. İsveç Dışişleri Bakanlığı bundan birkaç yıl önce Banu Avar’ın TRT’de yaptığı İsveç’in “Samer soykırımı”nı anlattığı belgeselini hem yayından kaldırtmış hem de işinden etmişti. İsveç yaparsa iyi ama Türkiye yaparsa kötüdür mantığı olmaz.

 

Asıl kışkırtıcılığı bu iki kafadar yapmaktadırlar. Her fırsatta Türkiye ve Türk insanına kendi nefretlerini kusmakta ve bunu kendi kafalarındaki demokrasi adına yapmaktadırlar. Kurdo Baksı İsveç medyasında ipliği pazara çıkmış bir kişidir. Kürtlerin kendine göre elit tabakasını temsil etmektedir. Varlığı Türkiye düşmanlığı üzerine kuruludur ve çıkarlarını çok iyi takip etmektedir.


İsveç’te dikilecek sözde soykırım anıtların hiç kimseye yararı olmayacaktır. Bu anıtlar toplumlar ve kişiler arasındaki olumsuzlukları kat kat artırmaktan öteye gidemeyecektir. İnsanlar arasında asıl o zaman kin ve nefret tohumları ekilecektir. Soykırım konusunda Kürtlerin bir değil, bin defa düşünmeleri gerekir. Kurdo Baksı’nın dedelerinin topraklarına dikilecek “Soykırım anıtları” onların ellerindeki kanları temizlemeye yetmeyecektir. Komşuları Ermenileri öldürüp topraklarına, evlerine ve kızlarına sahip olan Kürtlerdir. Kurdo Baksi dedelerinin günahını mı affettirmek istiyor?


İsveç’te yaşayan Türklerin ne Ermeni ne Süryani ne de başka Türkiye kökenli azınlıklara karşı bir kinleri ve nefretleri yoktur. İnsanlar arasında kin ve nefret tohumlarını ekenler kendilerini o toplumun elit tabakası olarak gören bir avuç sözde aydın geçinen kesimidir. Kendi azınlıklarını türlü bahanelerle Türklere karşı kışkırtmaktadırlar. Akl-ı selim sağduyulu insanların bu oyuna gelmemeleri gerekir. Türkiye’de gerçek demokrasi kurulacaksa, bunu ne tek başına Türkler ne de azınlıklar yapabilir. Bunu ancak el ele vererek demokrasiyi hep birlikte inşa edebiliriz.


İsveç’te dikilmek istenen sözde soykırım anıtlarına karşı bir yurttaş olarak mücadelemi demokratik yollardan sonuna kadar sürdüreceğim. Ermeni, Süryani/Asuri, Keldani ve Kürt de benim insanım, benim kardeşimdir. Bu da böyle biline...


*Ovanes Kaçaznuni, Taşnak Partisi’nin Yapacağı bir Şey Yok (1923 Parti Konferansı’na Rapor), Kaynak Yayınları 2009, 23 baskı

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ