TAKUNYALI UFO UZMANLARI

TAKUNYALI UFO UZMANLARI

Bu içerik 333 kez okundu.

Yorucu geçen bir haftayı yumuşak koltuğuma gömülerek geride bırakırken, Türkiye'deki bir televizyon kanalına konuk olan iki değerli UFO uzmanıyla yapılan söyleşiyi zevkle izledim. Bu uzmanlar bir yandan sahip oldukları bilgiyi görsellerin de yardımıyla insanlara aktarmaya çalışırken, diğer yandan, üzerine "din sosu" dökülmeyen hiçbir bilgiyi kabul etmeyen bazı tiplere UFO' ları ve uzaylıları anlatmanın zorluğunun da farkında gibiydiler ki, söyleşinin bir noktasında gizli sosyal baskılar taşıyan izleyici sorularının da yönlendirmesiyle, yine dini referanslara girildi ve proğram da o andan itibaren  Türkiye' ye özgü kalmaktan kurtulamadı. Konukların sunduğu dini referanslardan sonra, bazı izleyicilerin sosyal medyada Kur'an ayet ve hadislerine dayandırıldıkları yorumlar  tavan yapmış gibiydi!. Uzaylıların Türklerin atası olmasından tutun da, müslüman oluşlarına kadar binbir türlü zırvalar, tırlatmış fantaziler.. Sanırsınız tüm takunyalılar UFO ve uzaylı uzmanı olmuşlar!. Proğrama destek gibi görünen bu tür mesajlar, aslında o söyleşiyi gerçekte sabote eden bir bilgi (!) kirliliğinden başka bir şey değildi!.

UFO'lar ve kaçırılma olaylarının konu alındığı bu proğramda, iki tanık daha önce kanser hastası olduklarını ve uzaylılar tarafından iyileştirildiklerini söylediler. Bir başka tanık da uzaylıların, kendisinin beden bağışıklık sistemini güçlendirdiğini anlattı! Mantığım yine boş durmadı: Bu kişiler bulundukları toplumda özel bir yere ve göreve sahip değildiler; uzaylılar neden bu insanların hastalıklarına ilgi göstersinler ki?!  Başka işleri mi yoktu bu uzaylıların, yoksa boş zamanları mı çoktu?. Basit bir örnek: Mustafa Kemal Atatürk gibi yaşadığı çağı - coğrafyayı olumlu etkilemiş ve uzun yaşamış olsa daha da etkileyecek olan bir dahiyi göremeyen ve dolayısıyla hastalığını iyileştiremeyen bu uzaylılar şimdi niye sıradan kişiler üzerinde doktorculuk oynuyorlardı?!  Bu uzaylıların insanlık için ne gibi erekleri olabilirdi?.

Hadi olumlu düşünelim; uzaylılar, bu saldırgan insanlığın barış ve huzur içinde bir ya da iki boyut birden atlamasını mı erekliyorlardı?  Daha yaşadığı çağı yakalayamamış ve hatta düşünce yapısı ve yaşam seviyesi bakımından çağının oldukça gerisinde kalmış, bir kitap bile okumamış, iki satır yazmamış, mağara, çadır ve kerpiç barınaklarda gaz lambası - mumla yaşayan milyonlarca insanın olduğu gezegenimizdeki süper zengin yönetici güçler, bu  sömürü sistemlerinin değiştirilmesine savaşmadan izin verirler mi? Kaldı ki, uzaylıların gerçekten böyle bir değişiklik ajandası var mıdır?.

" Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz! "  sözünü biz " Aynası iştir uzaylıların " şekline dönüştürüp, geçmişe kısaca bir bakalım:  İnsanlık tarihi aslında insanlara, hayvanlara ve doğaya karşı yapılan katliamlar, soykırımlar tarihidir dersek, yanlış olmaz. Özellikle, birinci ve ikinci Dünya savaşları sırasında milyonlarca insan yine insanlar tarafından yok edilmiştir.  İkinci Dünya savaşı sırasında insanlar gaz odalarında boğularak, fırınlarda yakılmışlardır. Aynı dönemde Hiroşima ve Nagazaki' ye atom bombaları atılmış ve yüzellibini aşkın sivil insan bir anda küle dönüşmüştür.  Evet, gezegenimizde bugüne kadar test edilen nükleer bomba sayısı da neredeyse 3000' e yaklaşmıştır. Bunca olay olurken neredeydi  bu uzaylılar?!. Neden hiçbir yıkımı ve kötülük testini  durdurmadılar?.  Sümer tabletleri, Mısır hiyeroglifleri, Maya glifleri, Aztek piktogramları ve daha birçok eski medeniyetin arkeolojik buluntularında uzaylı tanrılara ilişkin izler bulunmaktadır.. Binlerce ve belki de onbinlerce yıldır gezegenimize ilgi gösterdiğini varsaydığımız uzaylıların, insanların sayısız dramlarına kayıtsız kalması da bir gerçekliktir!. Uzaylılar, Dünya' nın yuvarlak olduğu ve Güneş' in etrafında döndüğünü söylediği için bir Engizisyon Mahkemesi kararıyla Roma da Campo de Fiori meydanında diri diri yakılan gökbilimci Giardano Bruno' yu görmemişlerdir; Adolf Hitler gibi yaklaşık 50 milyon insanın ölümüne neden olan bir caniyi galaksimizin öbür ucuna olmasa da, Ay' a da ışınlamamışlar, hatta hiç rahatsız etmemişlerdir..

 

Ama, bazı uzaylılar gezegenimize ya da gezegenimizdeki bir şeylere çok uzun zamandan beri ilgi duyuyorlar; bu kesin!  Farklı ülkelerdeki farklı dil, din, ırk ve kültürlere sahip yüzbinlerce insan uzaylılar tarafından kaçırıldıklarını, üzerlerinde acı verici deneyler yapıldıktan sonra geri bırakıldıklarını resmi makamlarına hep bildirmişlerdir ( ki, neredeyse bütün ülkelerin gizli servislerinde bu konuda gizli çalışmalar yapılmakta, gizli dosyalamalar " X Files" bulunmaktadır.). Kaçırıldığını söyleyen kişilerin üzerinde yapılan tıbbi incelemeler sonucu vücutlarında bulunan ve ameliyatla çıkarılan dünya dışı elementler içeren çipler ve hipnoz sırasında açılan bilinçaltından elde edilen veriler bu kaçırılma olaylarının insan beyninin bir oyunu ya da kandırmacası olmadığını kanıtlamıştır. İnsanlar ve belki de hayvanlar uzun zamandır bu gezegenin hemen her yerinden kaçırılmaktadırlar. Bizim bu gerçeğin farkına varmamız ve kanıtlamamız yaklaşık, son yetmiş yılda yaşamımıza giren gelişmiş kamera, video, radar, kızılötesi radar, röntgen ve benzeri teknolojik - tıbbi ilerlemelerden kaynaklanmaktadır.

Uzaylılar insanları neden kaçırırlar diye kafa yorduğumuzda, birçok farklı ve korkutucu sonuca ulaşmak olası.  Ama, bu kaçırma olaylarının birer suç olduğunu söylemekle başlayabiliriz.  Biz insanlar açık bilincimizle ( bilinçaltımızla değil ) yaşarız ve kendi özgür istemimizle kararlar veririz ya da vermeye çalışırız; bizim yararımız için bile olsa, onaylamadığımız bir ruhsal - fiziksel işleme tabi tutulmamız doğamıza karşı bir tecavüzdür ve yasalarımızca suçtur!  Uzaylı varlıkların bir geceyarısı  davetsizce - sessizce  gelip ( sanki kendilerine ait bir oyuncakmışız gibi ) bedenimizin ve bilincimizin en zayıf ve savunmasız olduğu uykuya giriş ve derin uyku aşamasında bizi ele geçirmesi, tanıksızken gerçekleştirilmiş kanıtlaması zor, sinsi bir saldırıdır!. Hele de bu varlıkların ele geçirdikleri kişileri bir çeşit geçici felçle kımıldayamaz duruma getirmeleri ve o kişiler üzerinde yaptıkları deneyler!.  Kaçırılan kişilerden kan, doku, sperm ve yumurta örneklerini acı verici yöntemlerle almaları ise, insanları labaratuvar faresi gibi gördüklerinin kanıtıdır. Ayrıca, bizim bedenimize ( kendi bilim insanlarımızın bazı balinalar - kutup aylıları ve diğer hayvanlara yaptığı gibi ki, biz görünür biçimde takıyoruz) izleme ya da bilgi toplama çiplerini gizlice yerleştirmeleri de bizi koydukları düşük kategorinin fiziksel kanıtlarıdır. Tüm bu işlemlerin daha da kötüsü, insan hafızasından bu insanlık dışı uygulamaların silinmesi çabasıdır ki, bu da, o uzaylı ( griler ) varlıkların dost olmadıklarını ve insanın sahip olduğu olanakları ( röntgen - hipnoz gibi ) da pek umursamadıklarını göstermektedir.

Bugüne kadar okuduklarımdan, duyduklarımdan, izlediklerimden ve bir kere de görevdeyken gördüğüm bir UFO dan sonra şu kanıya vardım: Uzaylıların kendi ajandaları var ve biz bu ajanda da özne değil, basit birer nesneyiz.. Bizi yöneten elit zorbaların UFO dosyalarını hala " gizli " damgasıyla arşivlemesiyse, onların bazı bilgilere ve belki de teknolojilere ulaşmış olduklarını, ama bu bilgileri ve teknolojileri sıradan insanlara açmayı kendi çıkarlarına uygun bulmadıklarındandır.  "Nuh'un Gemisi" ne tür toplar gibi dünyadaki insan - hayvan ve olasılıkla bitki türlerinden genetik tohumlar toplayan uzaylılar yaklaşan yeni bir yok oluşun kara habercileri mi ?!.

Dünyanın değişik ülkelerinde büyük bir gizlilikle inşa edilen dev yeraltı yaşam alanları ve tahıl depoları da bir şeyleri toplama ve bir şeylerden koruma ereği taşımıyor mu? Norveç' de bir dağın 130 metre altına inşa edilen ve dünyadaki en büyük su taşkını seviyesinin bile üzerinde kalan, nükleer bir savaştan ve meteor çarpmasından zarar görmeyecek şekilde yapılan " Svalbard Küresel Tohum Deposu" nda dünyadaki önemli her bir numuneden 500'er tohum içeren 4.500.000 tohum numunesinin toplanmasına 2008 yılından beri devam edilmekte, numuneler de - 18 derecede saklanmaktadır.

 

Evet, biz bütün gün karıncalar gibi çalışıp, geriye kalan biraz zamanımızı da  televizyon denen yalanlarla beyin yıkama - hipnoz makinesinin önünde geçirirken, bu dünyada tuhaf ve gizli şeyler olmaya devam ediyor!. Yoksa ...

Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ