İSVEÇ POSTASI
İsveç Türk Müzik ve Tiyatro Derneği korosu Ocak 2025’ten bu yana her hafta Pazar günleri 11.00 – 13.30 arasında çalışmalarını Kista’daki bir lokalde sürdürüyor. Koroyu çalıştıran Nazım Onay, Türk halk kültürünün en önemli kollarından olan türkülerimizin İsveç’te de devam ettirilmesi, yaşatılmasının önemine vurgu yapıyor. Stockholm’da yaşayan insanlarımızın genelde ilgisizliğinden de yakınıyor.
Yaz sezonunda çalışmalarımıza ara vereceğiz. Tekrar Eylülde başlayıp, Ekim’deki konserimize seri bir biçimde ek çalışmalarımızla da hazırlanacağız. Konserimizi Tumba Sahnesi’nde 25 Ekim saat 15.00 de gerçekleştireceğiz. Konserlerimiz sonrası bize görüşlerini açıklayan insanlarımızı dinliyoruz. Çok memnun olduklarını söylüyorlar. Fakat, toplumuzda koro çalışmalarına yönelik birtakım önyargılar var. Örneğin sıkıcı olur, hoş olmaz gibi, ama yine de güzel geri dönüşler alıyoruz.
Konserlerimiz sadece koronun söylediği parçalardan oluşmuyor. Solo türkülerimizde ağırlıklı söyleniyor. Enstrümanlarımız da oldukça başarılı icra ediyorlar. Farklı dillerde de şarkılar söylüyoruz. Buradaki toplumumuzun o mozaiğini Kürtçe, Türkçe, Azerbaycanca hatta yedi dilde şarkılar söyledik.
9 Mayıs’ta Avrupa Günü’nde Kral Bahçesi’nde (Kungsträdgården) 30’dan fazla Avrupa ülkesinin müzikleriyle tanıtıldığı günde biz ayrılan 10 dakikaya yakın sürede 7 tane şarkıyla dinleyenlerin büyük alkışlarına maruz kaldık. Elbette, çok hoş bir duyguydu, ama iyi hazırlandık. Böylece Türkiye’nin o kültürel zenginliğini tanıtmaya çalıştık.
İnsanlarımızın ilgisini çekebilmek için bizim çalışmalarımızı istikkarlı bir biçimde sürdürmemizi gerektiriyor ki, ancak bu şekilde duyurabiliyorsunuz. İsveçlilerinde bulunduğu ortamlarda Kral Bahçesi örneği sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Ben, İsveçlilerin bir projeye dahil oldum. Onların üç çalışmasına katıldım. Bir tane 9/8’lik bir Rumeli türküsü seslendirdik. Orada kültürümüzün tanıtılmasına kattı da bulundum. Bir kaynaşma olsun. Onlar bizim eserimizi çok sesli korolarıyla seslendirdiler. Çok güzel bir olay.
Burada toplumumuzun birlik ve beraberliği, bu çalışmalara destek olası önemlidir. Bu destek gerek maddi gerekse manevi anlamda kültürel birlikteliğimizi güçlendirir. Burada neden bir Türk Kültürevi olmasın? Amacımız bu. Buradaki nufüsümüz çok fazladır ama, ben katılımın ya da ilgi azlığını az sayıda yapılan çalışmalara bağlıyorum. Bizim insanlarımızın yani halkımızın çok sevdiği yaşadığı kültürü biz biraz düşünen ya da aydın insanlar, toplumda öncü olan insanlar daha fazla yaygınlaştırmaya çalışmamız gerekiyor diye düşünüyorum.
Aileler çok önemlidir. Ben Kültür Okulunda da (Kultur Skolan) öğretmenlik yapıyorum. Ailelerden ilgi çok az. Ben ailelere şunu önermek istiyorum; çocuklarını küçük yaşlarda yönlendirsinler ki, buişlerin temelini oradan alırlarsa, bu kültürel, sanatsal çalışmalar daha iyi bir seviyeye gelir.
Ben, bu koro çalışmasının yanı sıra Kültür Okulu öğretmenliği, şimdi de iki aydır Çocuk Korosu çalışmaları eklendi. Bu benim bir tür misyonum oldu. Başta öğretmenlik, Cumhuriyet kuşağına dahilim, öğretmenlerimizden aldığımız ışık, o güç, ben de devam ediyor. Sağlığım elverdiğ sürece çalışmaya, kültür çalışmalara sürdürmrye devam edeceğim.”
Koro çalışmalarına başından beri katılan ve solo türkülerde söyleyen Ali Yalçın çalışmalara ilişkin kısaca şunları söyledi: “Ben amatör ruhla küçüklükten beri Türk halk müziğiyle ilgileniyorum. Bu alanda hem söylemeye hem de enstrüman çalmaya gayret ediyorum. Burada da Nazım hocamızın yönetiminde koro çalışmalarına katıldım ve çalışmalar devam ediyor. Buradaki koro çalışmaları aynı zamanda Türkiye’deki kültürün buraya taşınıp, burada yetişen gençlerimize örnek oluşturuyor. Kültürümüzün devamı için bizler de devam ediyoruz. Koro çalışmalarından oldukça memnunum.”
Nazım Onay yerel kültürden ulusal kültüre ve oradan da evrensel kültür evrilmenin önemine değinerek; “Kültürümüzü bir kenara koyalım demek değil, kültürel değerlerimizin üstüne evrensel anlamda orkestralar kuralım. Bu bağlamda sanatçılar yetişsin. Cumhuriyetin ilk yıllarından Avrupa’ya beş tane müzik insanı gönderiliyor. Atatürk her alanda Avrupa’ya insanlarımızı göndermiş. 1928’lerde Güzel Sanatlar Mektebi, Konservatuar açılması gibi. Fakat, bazı yanlış anlaşılmalar yaşanmış, Türk müziği arka plana itilmiş. Azerbaycan bunu çok güzel başarmış. Yerel enstrümanlarını evrensel boyutlara taşımışlar ve bizden çok ilerideler. Örneğin halk müziği orkestraları var. Gırtlaklaro o yerel renkleri çok güzel yansıtıyor. Bununla ilgili tar konçertoları var. Bizde daha henüz milli enstrümanlarımız üzerine yazılmış çok münferit yapıtlarımız yok. Bizde konservatuarlarımızda kesin hatlar ayrılmış. İsveç’te konservatuarlarda her türlü müzik var. Birbirleriyle çok güzel işler yapıyorlar. Ben konserlerine gidiyorum Arap müziği de, Türk müziği de var.
Bizde konservatuarlar kurulduğu zaman Türk müziği enstrümanları dahil edilmemiş. Bana göre bu büyük bir yanlışlık. Hani batıcı olmak ayrı, batılı olmak ayrı. Biz biraz batılı olmaya çalışmışız. Batıta entegre olmak değil de, oradaki teknikleri alarak kendi kültürünü, kendi değerlerini yetiştirmek gerekir ki, olması gereken budur. Burada bir ihmal var. Türk müziği konservatuarı ilk 1974’lerde kurulmuş. Bu anlamda biraz geç kalmışız ama, bu demek değildir ki, bundan sonra olmasın. Güzel şeyler yapılıyor. Müzik insanlarımız yetişiyor. Yeter ki, çalışmalara devam edilsin.”