İSVEÇ POSTASI
Osmanlı’nın balkanlardan sonra 1500’lü yıllarda Doğu’ya yönelmesi ve doğuda Iran üzerinde kurulan Türk Alevi devletlerini hedef alması sonucu, Anadolu’da bulunan Aleviler üzerinde baskıların artmasını getirmiştir. 1515 yılında Doğu Seferi’ne çıkan Yavuz Sultan Selim, kimi kaynaklara göre 70 bin Alevi vatandaşımızı katletmiştir. Bundan sonra Anadolu’da Alevi katliamların önüne geçilememiştir.
Yavuz Sultan Selim, İran’da kurulan Safevi Devleti üzerine yürümüş ve Çaldıran Ovası’nda Şah İsmail’i yenmiştir. Esirlerin bile acımasızca öldürüldüğü bu dönemden itibaren günümüze kadar devam eden Alevi – Sünni çatışması kemikleştirilerek sürdürülmüştür.
19-24 Aralık 1978 Maraş katliamı’nın bugün 46. yıldönümü. Alevilere uygulanan katliamlar gerek Osmanlı döneminde gerekse Cumhuriyet döneminde olsun yeterince sorgulanamadı. Bunu hem devlet ve yönetenler hem de sağ duyulu vatandaşlarımız özlerinde bu sorgulamayı yapamadılar. Maraş Katliamı’nın üzeri örtülmeye, unutturulmaya çalışıldı.
Şu soruları dün olduğu gibi bugünde rahatlıkla sorabiliriz? Alevi vatandaşlarımıza karşı yürütülen kin ve nefretin temelinde yatan düşüncenin tohumlarını kim ya da kimler ekiyor ve biçiyor? Neden devlet ve sağ duyulu Müslümanlar seyirci kalıyor? Devlet, Alevilere yönelik yok etme pahasına varan nefretin neresinde?..
Maraş’taki olaylar bir gecede ya da günde birdenbire meydana gelmedi. O günün basını incelendiği zaman olayların perde arkasının günler öncesinden hazırlandığı anlaşılıyor. Alevi evlerinin işaretlenmesi olayın son anlarını ortaya koyuyor. Peki, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) bu kadar açıkça yürütülen saldırı hazırlıkları karşısında neden birşey yapamadan sessiz kalıyor? Devletin başta gelen görevi vatandaşlarının can güvenliğini sağlamak değil mi? Bunu Anayasa’mız açıkça belirtmiyor mu?
Vatanına, milletine ve Cumhuriyete sahip çıkan bu toplumun suçu neydi? Alevi olmak mı? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın en önemli maddelerinden olan ‘İnanç ve Vicdan Özgürlüğü’ yani laiklik süs olsun diye mi Anayasa’ya yazılmıştı. Laiklik bu ülkenin can damar, olmazsa; olmazı değil mi?
Bugün ülkemizde sünni İslam’ın ve söylemlerinin radikal bir boyut kazandığı ve büyük ağırlıkla arttığını görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’ni İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürme çabaları gözlerden kaçmıyor. Okullara İmamların yerşleştirilmesi, eğitimde ”müfredat” değişikliği, sayısız Kuran Kursları ve en tehlikelisi tarikatlara, dinsel cemaatlara büyük hoşgörü gösterilerek önlerin fazlasıyla açılarak devlet olanaklarından yararlandırılmaları tehlikenin uzak olmadığı gösteriyor.
Dünya genelindeki gelişmelere baktığımız zaman ”Çanların Türkiye” için çalmaya başladığına tanık oluyoruz. Bu durum İslam dışındaki farklı inanç sahiplerini, laikliği savunan insanları tedirgin ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti, kendisine vatandaşlık bağıyla bağlı olan insanlarının etnik kimlik, dini inanç ya da inançsızlığına bakmaksızın güven ve huzur içerisinde kardeşçe birada yaşamalarını sağlamakla yükümlüdür. Aksini savunmak, bu ülkeye büyük ihanet olur.
Yeni MARAŞ’ların yaşanmaması dileğiyle Maraş’ta kaybettiğimiz canları saygıyla anıyoruz. Ruhları şâd olsun...