BASINA VE KAMUOYUNA CUMHURİYET’İN ÇİLELERİ SÜRÜYOR!.. CUMHURİYET’İMİZE SAHİP ÇIKALIM...

Atatürkçü Düşünce Dünya Platformu (ADDP), Milli Eğitimde dinsel yapılaşmaya ve Cemaatler ve tarikatlarla imzalanan protokollere, ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum) adı altında anaokulundan liseye kadar dersleri imam, vaiz vb. kişilerin girmesine karşı çıkan bir bildiri yayınladı.

BASINA VE KAMUOYUNA CUMHURİYET’İN ÇİLELERİ SÜRÜYOR!.. CUMHURİYET’İMİZE SAHİP ÇIKALIM...
BASINA VE KAMUOYUNA CUMHURİYET’İN ÇİLELERİ SÜRÜYOR!.. CUMHURİYET’İMİZE SAHİP ÇIKALIM... Admin
Bu içerik 309 kez okundu.

İSVEÇ POSTASI

BASINA VE KAMUOYUNA

CUMHURİYET’İN ÇİLELERİ SÜRÜYOR!..

CUMHURİYET’İMİZE SAHİP ÇIKALIM...

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluştan başlayarak Mudanya Mütarekesi ve Lozan Barış antlaşması’yla büyük ölçüde ortaya çıkan Misaki Milli Sınırları’nın dışında Musul ve Kerkük kalmıştı. Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle başlayan devrimler süreci gerici güçler üzerinde büyük olumsuz etkilere yol açtı. Cumhuriyet’in ilanına M. K. Atatürk’ün yakın silah arkadaşları arasında karşı çıkanlar vardı. Bu durum da Cumhuriyet karşıtı tarikatlar ve dinci grupları içten sevindirmişti.

Hilafetin Kaldırılması, Tevhid-i Tedrisat kanunuyla erkek ve kız çocuklarının birlikte zorunlu çağdaş eğitime alınmaları özellikle dinci çevrelerce ses çıkarmasalarda büyük bir şok etkisi yarattı. M. K. Atatürk eğitim kanunuyla “akıl” ve “bilim” çağının önünü açarak Cumhuriyet’in yolunu çiziyordu. Atatürk, o günlerde; “Efendiler, dünyada her şey için, maneviyat için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, sapkınlıktır, cehalettir” ve ”Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti; şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikat-ı medeniyedir. Medeniyetin emrettiğini ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için kâfidir” diyordu.

Bugün kimi çevrelerce sözde kahramanlık mertebesine yükseltilmek istenen ve Cumhuriyet devrimlerinin şiddetli karşıtı ve katışıksız “Cumhuriyet ve Vatan” haini olan Şeyh Sait, 17 Şubat 1925 tarihinde etrafına topladığı on bin kişiyle, “Din elden gidiyor!” , “Şeriat isteriz!”,“Halife sizi bekliyor!”, “Halifesiz Müslüman olmaz!”, “Halife memleketten çıkarılamaz!”, “Şiarımız dindir!”, “Hükümet dinsizdir!”, “Kadınlar çıplaktır!”, “Mekteplerde dinsizlik ilerliyor!” sözleriyle ayaklandı. Bu ayaklanmayı hazırlayan, kışkırtan, her türlü silah ve lojistik destek sağlayan İngiltere, bu isyan sıradada Musul ve Kerkük’e sahip oldu. Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırlattığı “Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük”, “Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı” kitaplarında Şeyh Sait’in asıl amacını gizlenerek, “karışıklıklar” nedeniyle çıkmış bir isyan olarak veriliyor. Tarihi olayları çarpıtmak Milli Eğitim Bakanlığı’nın insafına bırakılamaz. Şeyh Sait isyanı tüm gerçekçi yönleriyle ders kitaplarına konulmalıdır.

Cumhuriyet karşıtı eski milletvekilleri, kişiler ve dinci çevreler sürekli bir biçimde Cumhuriyet’i ortadan kaldırmanın içerisinde gizlice çalışmalar yürütüyorlardı. Bunun bir sonucu olarak 14 Haziran 1926 tarihinde M. K. Atatürk’e İzmir’de bir suikast planladılar ve planları deşifre olunca yakalanarak gerekli kanuni cezaları aldılar. Buna karşın yine de boş durmadılar.

23 Aralık 1930 yılında bu kez İzmir’in Menemen ilçesinde ortaya çıktılar. Manisalı Nakşibendi tarikatının şeyhi Esat ve çevresi tarafından kışkırtılan Derviş Mehmet etrafına topladığı üç beş serseriyle Menemen sokaklarında “Yeşil bayrak” açarak “Din elden gidiyor”, “Yeşil bayrağın altında birleşiniz” sloganlarıyla şeriat propagandasına başladı. Ne yazık ki, Menemen halkının çoğunluğu buna alkış tuttu. Bu olay bastırıldı ama asteğmen öğretmen Kubilay’ın vahşice başının kesilmesine ve bazı askerlerimizin hunharca öldürülmelerine mal oldu.

Emperyalizm her zaman kendisine maşalar bulmakta ustadır. Bu kez de 1937 yılında “Dersim İsyanı” olarak patlak verdi. Seyyid Rıza, Cumhuriyet değerlerine karşı ayaklandı. İsyan yine bastırıldı ama bu kez Hatay ilimize Fransızların elkoymasının önüne geçildi.

Cumhuriyet’in çileleri bitmez bir biçimde sürdü ve bugünde sürüyor. M. K. Atatürk sonrası çok sessiz bir biçimde başlayan ve çok partili ortama geçişi bir fırsat olarak gören gerici güruh yavaş yavaş su yüzüne çıkarak sürekli devrim yasalarını kemirdi. Bu durum günümüzde fazlasıyla her ortamda ve devlet kademelerinde devam ediyor. 12 Mart muhtırası ve 12 Eylül askeri darbesi tarikatlar ve cemaatların fazlasıyla önünü açtı. Başta eğitim olmak üzere sosyal devlete, topluma büyük darbe vurdu. Cumhuriyet rejimi, tarikat ve cemaatları 677 sayılı yasayla 1925 yılında kapatmıştı. Bu yasa bugünde geçerliliğini koruyor ama, işleten iktidar yok. Cemaat ve tarikatlarla birlikte dinci çevreleri kendi siyasi iktidarının arka bahçesi olarak gören iktidarlardan bunu beklemek “abesle iştikal etmek” olur.

Ulusların geleceğini akıl ve bilime dayandıran M. K. Atatürk’ün eğitim anlayışının tam tersine Milli Eğitimde işler yürütülüyor. Milli Eğitim Bakanı, “Biz tarikatlarla, cemaatlerle işbirliği yapmaya, protokol imzalamaya devam edeceğiz. Eski Türkiye yok artık. Unutun” diyor. Ayrıca, “2023 yılı itibarıyla 2 bin 709 tane geçerli protokolümüz var” diye övünüyor. Bu eğitime vurulmuş bir darbe niteliğindedir. Cemaatler ve tarikatlar birer ”Sivil Toplum Kuruluşları” değildir. Rant peşinde koşan, dogmatizmi benimseyen ve biatçılığı amaçlayan kötülük yuvalarıdır. Bakan açıklamalarına devamla; “Çünkü onlar çocukların dağa çıkmasını engelliyor. Protokol yaptığımız bu sivil toplum örgütleri sizin çocukları dağa çıkarmanıza engel olduğu için çatlıyorsunuz” diye ekliyor. 15 Temmuz'da devlete karşı darbeye kalkışan  FETÖ Paralel Terör Hareketi, dini kullanarak devletin tüm kademelerine sızmadı mı? Yarın aynı şeyleri başka cemaat ya da tarikat örgütünün yapmayacağını kim garanti edebilir?

Bakan, eğitimde tarikatlarla, cemaatlerle ve Diyanet İşleri Başkanlığıyla protokoller imzalayarak, sayısız İmam Hatip okulları açarak gerici, çağdışı bir anlayışla; ülkemizi karanlıkların içerisine sürüklüyor. Bu durum hiçbir biçimde kabul edilemez. Böyle bir Milli Eğitim Bakanı’nın görevinin başında kalması düşünülemez, derhal istifa etmeli ya da görevinden alınmalıdır. Türkiye, çağdaş, bilimsel eğitime tüm eğitim kademelerinde geri dönmelidir. Türkiye’nin varlığı ve geleceği buna bağlıdır.

ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum) adı altında imzaladıkları protokolle imamları, vaizleri, Kuran kursu hocalarını, Diyanet memurlarını anaokulundan liseye kadar doldurdular. Buraya gelenlerin kılık ve kıyafetleri birer çağdışı giyim olarak çocuklara, gençlere sunuluyor. İleride siz de böyle olun demek isteniyor. Bu kişiler, “manevi değerler” adı altında yanlış bilgilerle çocukları, gençleri aldatıyor. Karaman’da bir lisede yaşanan olay bunun canlı tanığıdır.

Milli Eğitim Bakanlığı suç işliyor. Bu bağlamda tüm Cumhuriyet savcılarını görevlerini yapmaya davet ediyoruz. Çocuklarımız, gençlerimiz ülkemizin gelecekleridir. Onların çağdaş dünya içerisinde bilgi, bilim ve sorgulayıcı özgür düşünceyle yetiştirilmeleri ülkemizin geleceği açısından elzemdir. Aynı zamanda tüm Cumhuriyetçileri de göreve çağırıyor, tepkilerini açıkça ortaya koymalarını umuyoruz.

Vatann hainleri adına açılmış dernekler hemen kapatılmalı, okullardan ve parklardan isimleri kaldırılmadır.

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DÜNYA PLATFORMU (ADDP)

Atatürkçü Düşünce Dünya Platformu ADDP Milli Eğitim Milli Eğitim Bakanlığı Cemaatler Tarikatlar dinsel yapılaşma ÇEDES okullar
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ