PROF.DR. CANİKLİOĞLU:TÜRKİYE BİR HUKUK DEVLETİ OLMAKTAN ÇIKMIŞTIR

Demokrasi İçin Kadınlar Federasyonu’nun düzenlediği ve İsveç Atatürkçü Düşünce Derneği’nin destek verdiği “Türk Hukuk Sistemi ve Laiklik” konferansın konuşmacısı aynı zamanda bir Anayasa hukukçusu olan Prof. Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu’ydu. Caniklioğlu İsveç’e girişte Arlanda Havaalanında karşılaştığı olumsuz muameleyi anlatarak, “Türkiye’nin itibarı ayaklar altında” dedi. Polisin pasaport kontrolunda çok gereksiz sorularla karşılaşmış, bir süre alıkonulmuştu.

PROF.DR. CANİKLİOĞLU:TÜRKİYE BİR HUKUK DEVLETİ OLMAKTAN ÇIKMIŞTIR
PROF.DR. CANİKLİOĞLU:TÜRKİYE BİR HUKUK DEVLETİ OLMAKTAN ÇIKMIŞTIR Admin
Bu içerik 773 kez okundu.

İSVEÇ POSTASI

Ben buraya Türkiye’yi şikayet etmeye gelmedim. Sizler de Türkiye’den geldiniz. Fakat şunu gördüm. Yurt dışında yaşayan insanlarımız, bugün Türkiye’de yaşayan insanlara hiç benzemiyorlar. Çok daha güleryüzlü, çok daha iyi niyetli, çok daha duyarlı, çok daha Türkiye sevdalısı olduklarını hissediyorum.

Bir ülkede söylem birliği yoksa, insanların ruh birliğini de gerçekleştiremiyor. Biz hangi amaçla bir aradayız. Vatan tehlikede, eğer vatan tehlikedeyse, hangi partiden, hangi ideolojiden hangi inançtan ya da mezhepten olduğunuzun hiç önemi yoktur. O vatanda yaşıyorsanız, o vatanın evladıysanız ve o vatanın tehlikede olduğu o anda hep birlikte olmak, hep birlikte mücadele vermek gerekir. Ama bu birlik, benim ülkemde hiçbir zaman sağlanamıyor. Bunu çok çeşitli şekillerde gördüm. Bugün milli mücadelenin öncüleri olan insanlarla konferanslara, panellere katıldım ve ortak eylemlerde bulundum. Fakat herkesin, herkesin kuyusunu kazdığı ve herkesin gizli bir gündemin peşinde olduğu bir Türkiye tablosuyla karşılaştım.

AKP iktidara geldikten sonra ve devamında şunu söylemiştim: Nispeten özgürlük var idi ve konuşabiliyorduk. Ben bir akademisyen olmama rağmen 9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi olarak düşüncelerimi serbestçe ifade edebiliyordum. Fakat sorulduğu zaman da, Türkiye Türksüzleşmeye, vatansızlaşmaya, devletsizleşmeye, kimsizlikleşme ve Anayasasızlaşma sürecine girmiştir ve de bakacağız, göreceğiz diyordum. İşte bugün bunları yaşıyoruz.

Suriye ilişkilerine dikkat edelim, Ortadoğu’da çıkacak bir hengamenin ardından Türkiye’nin varlığı, meşruiyeti sorgulanan bir devlet haline gelecektir, diyordum. Bazı milletvekilleri ve uzmanlar bana bilgimin kaynağını soruyorlardı. Benim dürüst bir yüreğim ve özgür bir beynim ve cesur bir dilim var. Ben, sadece bulmacanın parçalarını birleştiriyorum. Sadece Türkiye için düşünen, kalbi atan, bir yurtsever olarak Türkiye’nin başına gelmesi muhtemel olan olayları görüyordum. Bugün gereğinden çok fazla partiler kuruluyor, mevcut partiler var ama halk bunların peşinde sürükleniyor. Halbuki halk, partilerin, liderin önüne geçmeli peşinden sürüklemelidir.

İnsan etnik kimliğinin hesabını veremez. Ben Türküm, bu etnik kimlikle doğmuşum. Ülkemde başka etnik kimlikler de var, hepsi normal. İnsan inancının  ve mezhebinin de hesabını vermemelidir. Ben, karşı taraftan da bunun hesabını sormam. Hele hele seküler (laik) bir yaşamda dini referanslarla yaşamımızı devam ettirmiyoruz. Çağdaş yaşamın gereğine göre yaşıyoruz. Etnik ve dinsel kimlikler insanları ayrıştırmamalı, insanlar arasında ayrışma ya da özel bir birleşme nedeni de olmamalıdır. Dolaysıyla bunlar bizim bireysel kimlik parçalarımızdır. Bunlarla yaşamayı öğrenmeliyiz. Ne bunları lehimize ne de aleyhimize kullanması için devlete, siyasi otoriteye fırsat daa vermemeliyiz. Böyle bir toplum hayal ediyordum. Fakat, Türkiye’de ayrıştırma, ötekileştirme, bölünme, kamplara ayrılma her şey var. Bunlardan kurtulmanın yolu nedir diye sorulduğu zamanda, Türkler ayağa, Türkler sokağa dedim. Fakat burada Türk ırkına mensup olan kişiler ayağa, sokağa anlamında değildi. Ülkemin tüm insanları içindi. Ülkemize ve ülkemizin bölünmez bütünlüğüne sahip çıkın ve de ülkemizin kaderini ellerinizin içine alın demekti.

Laiklik odağında devlet olan, sekülarizm ise odağında birey ve toplum olan bir kavramdır. Laik devlet denildiği zaman dinlere karşı tarafsız olan, dini olmayan bir devletten bahsedilir. Her inanca eşit mesafededir. Hiçbir inançtan yana değildir. Dolaysıyla laiklik bir devletin kurumsal organizyonuyla iligilidir. Bu nedenle de vazgeçilmez bir ilkedir. Laik olmayan bir devletin ulaşacağı noktalar teokrasilerdir ya da din baronlarının saltanatına dayalı diktatörlüklerdir. Bugün ülkemizde olduğu gibi.

Sekülarizm, hangi dini inançtan, hangi mezhepten olursanız olun kendi dini inançlarınızı özgürce yaşayacaksınız ama, başkasına dayatmayacaksınız.Kendi dini inaçlarınız, mezhepsel farklılıklarınızdan dolayı devletten özel bir koruma talep etmeyeceksiniz. Dini inançlarınız size referans olmayacak, dini inaçlarınız sizi toplumun dışına da itmeyecek ve toplumun önüne de çıkarmayacaktır. Dini inançlarınız, sizin özel alanızda yaşanması gereken özgürlüklerdir. Bu açıdan baktığımız zaman çağdaş anayasalar zaten sekülarizmi din ve vicdan özgürlüğü adı altında ve de laikliği de bir devletin kurucu vasıfları altında tanımlamak suretiyle belirlemiştir.

Anayasamız, Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir biçiminde tanımlamıştır. Anayasamızın ilk üç maddesi için dördüncü maddesi ne diyor: ‘Bu maddeler değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez.’ Bizim laik devlet anlayışımız artık kurucu bir değerimizdir. Cumhuriyetimiz kurulduktan sonra hazırlanan 1924 Anayasamızda devletin dini İslam olarak yer aldı. Bu durum 1928 yılında Anayasadan çıkarıldı ve 1937 yılında laiklik anayasamıza girdi.

Bugün Türkiye’nin sorunlarından biri de, biz laiklik ilkesine sadık, bağlı kalabildik midir? Anayasal düzenlemelerle, laikliği anayasamıza yerleştirmemiz bu şekilde bir devleti kurumsallaşmak konusunda niyetimiz değil, uygulamalarımızdır. Atatürk sağduyusuyla birdenbire bir geçiş toplumu yaratmıyor. Birdenbire laik bir toplumla karşı karşıya getirmiyor. Laikliğe aşamalı geçiyoruz. Bugün Türkiye’de laiklik yoktur, kalmamıştır. Sunni İslam anlayışı topluma dayatılmıştır. Başta söylediğim gibi laiklik, devlet odaklı bir kavramdır.

Bir de şunu da unutmayalım. Bir devlette mülki alan, kamusal alan ve özel alanlar vardır. Mülki alan, devletin alanıdır ve orada hiç bir kamu görevlisi dini simge kullanamaz. Kamusal alan, insanların çeşitli nedenlerle bir arada bulundukları ortak alandır. Kamusal alanda görev yapanlar kamu görevlileri ve hizmet alanlar yurttaşlar vardır. Kamusal alanda yurttaşları hiç bir zaman laik devletin kurallarıyla bağlayamazsınız. Örneğin mahkemeye sanık ya da tanık olarak giren hiçbir yurtaşın ne sakalıyla ne türbanıyla ne de çarşafıyla uğraşılır.Orada din ve vicdan özgürlüğünün kuralları geçerlidir. Kamu düzenini bozmadan insanlar haklarını kullanmakta özgürdürler.

Hukuk devleti kendisini hukuka göre düzenleyen devlet demektir. Siyasi iktidara verilen yetkilerin çok da önemi yoktur. Çünkü her şey hukuk için ve hukuka göre devlet demektir. İyi niyetli ve yetkisi olan bir kamu görevlisi diyelim ki hastane başhekimi ben, çocuklarını emzirme durumunda olan kadınlara bir saat yerine üç ya da günde beş saat izin veriyorum diyemez. Hukuk devletinde Cuma namazları saatine göre öğle izni düzenlenemez. Çocuklar dersten muaf tutularak camilere gönderilemez. Çünkü bü tür bir düzenleme hukuka ve hukuk devleti anlayışına aykırıdır.

Hukuk devletinde kamu kaynaklarını kendi vicdani kanaatınıza göre çarcur edemezsiniz. İnsanları işe alıp ve işten çıkartamazsınız. Amacı hukuk olan ve  yöntemi de hukuk olan doğru amaçlara, doğru yöntemlerle ulaşılan bir devlet anlayışına hukuk devleti denir. Biz buna kanunların genelliği ilkesi, objektifliği ve kanunların herkes için geçerli olmasıdır. Bir başka deyişle adamına göre kanun yapamazsınız, yani bireysel hukuk yok demektir. Bu da her şeyin hukuk Devleti’nde düğümlenmesi anlamına gelir. Hukuk devletinin yıkıldığı ya da hukukun işlemediği durumlarda insanlar başlarına nelerin gelebileceğini kestiremezler. İngiltere’ye özgü bir söz vardır: Eğer sabahın beşinde kapınızı çalan polis değil de, bir sütçüyse, orada hukuk devleti vardır. Bugün görüyorsunuz, basit suçlamalarla ülkemizde insanlar sabahın dördünde, beşinde evlerinden alınıyorlar. O zaman diyebiliriz ki, bu nasıl bir hukuk ve bu devlet nasıl bir hukuk devletidir. Yakın tarihe baktığımız zaman Avrupa’nın kimi ülkelerinde İtalya, İspanya ve Almanya ve Stalin Rusya’sında olanlardan bugün ülkemiz daha kötü durumdadır.

Hukukta, düşman ceza yasası diye bir kavram vardır. Nedir düşman ceza hukuku? Olağanüstü dönemde ülkenizin birlik ile bütünlüğüne kastetmis ya da bu gibi eylemlere girişmiş olan kişilere özel bir ceza mevzuatı uygularsınız, bu sizin zararsız vatandaşlarınıza uygulamış olduğunuz mevzuat değildir. O, çok tehlikelidir. Bu durumda tutuklama ya da benzerleri istisnaidir. Ancak yurt dışına kaçma, delilleri karatma ya da yok etme durumu varsa, tutuklama kararı verilir. Bunun dışında tutuklama istisnai bir olaydır. Bugün bizde tutuklama esasdır ve salıverme istisnadır. Kanunda şüpheden sanık yararlanır diye evrensel bir durum vardır. Biz de ise, şüpheden sanık tutuklanır.

Türkiye’deki son dönemlerdeki olaylara bakın, Türkiye’nin değişik bölgelerinde suç işlediğ isnadıyla  Ankara’dan, Adana’dan, Antalya’dan alınıp İstanbul’a getirilenler var. İstabul’da tanınan bir savcının etrafında örgütlenmiştir. Amacı da cezalandırmaktır. Düşman ceza yasaını uygulamaktır. Dolaysıyla Türkiye’nin ceza usulü, mantığı değişmiştir.

Prof. Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu uzun süren konuşmasında konunun fazlasıyla ayrıntılarına girerek anlattı. Katılımcıların kendisine yöneltiği soruları yanıtlıyarak konferansını sonlandırdı.

Demokrasi İçin Kadınlar Federasyonu Başkanı Macide Akay, çiçek ve hediyeler ile Prof. Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu'na teşekkür etti.

                                            Konferansa katılanların bir kısmı Caniklioğlu'yla birlike...

Prof. Dr. meltem Dikmen Caniklioğlu 28 Şubat 1986 yılında caddede öldürülen İsveç Başbakanı Olof Palme'nin mezarını ziyaret ederek çiçek bıraktı.

#İsveç #Demokrasi için Kadınlar Federasyonu #İsveç ADD #türk Hukuk sistemi ve Laiklik #Konferans #Prof.Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu #Türkiye
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
BUGÜN 5 ARALIK TÜRK KADININA SEÇME VE SEÇİLME HAKKININ TANINMASININ 90. YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN
BUGÜN 5 ARALIK TÜRK KADININA SEÇME VE SEÇİLME HAKKININ TANINMASININ 90. YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN
ULU ÖNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü VEFATININ 86. YILDÖNÜMÜNDE SAYGIYLA ANIYORUZ
ULU ÖNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü VEFATININ 86. YILDÖNÜMÜNDE SAYGIYLA ANIYORUZ