ÇANAKKALE GEÇİLİR Mİ?

Köy Enstitülü devrimci öğretmen, siyasetçi ve aydınlanmacı yazar Dursun Akçam’ın oğlu olan Alper Akçam Tıp Fakültesini bitirerek doktor olmuştur. Babasıyla yan yana ve babasının vefatından sonra da sürdürdüğü aydınlanma projesine devam etmektedir. Aşağıda onun Çanakkale Savaşı’yla ilgili bir yazısını sünuyoruz.

ÇANAKKALE GEÇİLİR Mİ?
ÇANAKKALE GEÇİLİR Mİ?
Bu içerik 1465 kez okundu.

ÇANAKKALE GEÇİLİR Mİ?


100 yıl önce, ülkesini kendi sallantıdaki iktidarı uğruna emperyalist paylaşım savaşına sokan, Alman emperyalizminin güdümünde bir kan ve ateş hattına süren saltanat makamı ve yönetim biçimi, bugün bir yalan rüya gibi allanıp pullanıp bu ülkenin önüne sürülüyorsa,
Bugün yine emperyalist ülkelerin Ortadoğu’daki petrol-doğalgaz kavgaları içine iktidar sahipleri de gözü kara giriyor, ülke topraklarında her yıl yüzlerce yabancı-yerli ortaklıklı şirkete maden arama ruhsatı, akarsular üzerine HES kurup doğal zenginlikleri yağmalama hakkı veriyor, yerli tarım ve hayvancılığı kurutup tüm memleketi baştan aşağı beton-asfalt imparatorluğunun cirit attığı bir alana çeviriyorsa, Çanakale geçilmez diyenler yanılıyor olabilir…

100 yıl önce, Alman emperyalizminin ortağı İttihat Terakki yöneticileri arka arkaya şirketler kuruyor, vagon ticaretinden götürdükleri ile varlıklarına varlık katıyorlardı…“Haftada iki boş vagon karşılığı olarak, beşinci kol özel sermayenin bir memleketi nasıl soyup bedava sattığı ancak bizim devletçiliğimizle açıklanabilir: Vagon bir semboldür. Paşa mantığı: ‘İmkân-imkânsızlık’ deyince durur. İâşe yolunda kurulan ‘Milli Şirketler’, ‘ Esnaf Cemiyetleri’, ‘İslâm Banka’ları: yabancı finans kapitalin Türkiye’deki acente ve casus örgütleri durumuna girmiştirler. Hepsinin taptıkları emperyalist tekel: ‘Almanya ve Avusturya Satın Alma Şirketi’dir. Bu tek yabancı kumpanya, koca imparatorluğu, sömürge çiftliğinden daha masrafsız bir köle ülke yapmıştır. Milli kahraman hürriyet diktatörü paşaca: ‘(O ecnebi şirket), memlekette biricik alıcı (olduğundan), her malı dilediği fiyata alabiliyor… Milli banka ve tarım kredisi kurumları bulunmadığından… alınan bütün tedbirler yalnızca büyük suistimallere meydan veriyor… Cephane ve besi maddeleri taşınımından tasarruf edilen vagonların sayısı haftada iki üçü geçmiyordu. Bunlar da tabiî, ne Adana’daki pamukların, ne Ankara’daki yünlerin taşınmasına yetmiyordu. İltimas ve imtiyaz başladı. Vagon satın alınıyor ve satılıyordu.’ (Talat Paşa’nın Hatıraları, s 30)


Paşalarımızı tek üzen şey; iâşe işlerinde olduğu gibi vagon işinde de milletin soyulması, memleketin satılması değil, eski profesyonel ‘Tüccar’ zümresi dururken, yağmaya yeni zıpçıktı vurguncuların el koymaları idi. Yabancı sermaye, klâsik tefeci bezirgânlarla uğraşacağına, devletçiliğimizin buram buram yetiştirdiği ‘İhvan ve Rüfeka’ veya adamlarıyla suyun başını kesiveriyordu. Bütün yurdu, ‘Komisyon’ adı altında uşaklaşmış kapıkulu ajan ağlarıyla sarmıştı.”(Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Türkiye’de Kapitalizmin Gelişimi, s 146-147)


İttihat Terakki ideologlarından Tekin Alp’in 1918 yılında yazdığı makale, dönemin halkçı yanları ağır basan Türkçüleri’nin kapitalizm karşısındaki duruşlarını ve sonuçta ortaya çıkmış duruma ilişkin yorumlarını ironik bir acıyla yansıtmaktadır. “Muharebeden (I. Dünya Savaşı –bizim notumuz-)evvel memleketimiz, Avrupa memleketlerine nisbetle fakir, kuvve-i istihsaliyyesi pek mahdut, terakki istitadı adeta mevkut idi. Böyle olmakla beraber orta halli adamlar nisbeten refahı hâl içinde imrâr-ı hayat edebilirlerdi. Dimağı veya kolları işleyen her fert nasılsa kendine meâr-ı maişet bulabilirdi. Avrupa’da icra-i tahribat eden kapitalizm usul-ü iktisadîsi bizde henüz ahz-ı mevki’ edememişti. Binlerce, yüzbinlerce efrâd-ı beşerin bir iki sermayedarın tahakkümü altında bulunduğunu görmüyorduk. Halbuki bugünkü millî iktisatla orta halli adamlar için geçinmek imkânı kalmamış, halk tabakaları hemen kâmilen fakr-u zarurete mahkum olmuştur. Milli iktisadımızı vücuda getiren amiller umumî serveti arttırmak suretiyle bütün efrâd-ı milleti mes’ut ve bahtiyar etmeye çalışacak yerde umumi servetin zararına olarak bazı fertleri lüzumundan fazla zengin etmiştir. Orta halli adamların senelerden beri dişten tırnaktan arttırarak beş on kuruşluk sermayeler yavaş yavaş talihin, tesadüfün, yolsuz bir takım ahvâlin meydana çıkardığı bir takım adamların ceplerine akıp gitmiş ve bu suretle harb zenginleri namıyla maruf bir sınıf-ı gayr-ı mümtaz vücuda gelmiştir.” (Tekin Alp, ’Milli iktisat’ ve ‘milli burjuvazi’ siyasalarının ilk on yılının sonunda. Yeni Mecmua, 1918, sayı 59, s 133-134, aktaran T. Parla, Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye’de Korporatizm, s, 197-198)

Bugün olup bitenin 100 yıl önce olandan ne farkı var acaba? O gün, Anadolu’nun yoksul çocukları dört yön an altı cephede “din-iman” uğruna savaşlara sürülmüş, Alman emperyalizminin İngiliz- Fransız emperyalist güçlerinden güneşin altında kendi yerini isteme kavgasının bir parçası durumuna getirilmişti. Almanlarla açıktan ve gizlice yapılan anlaşmalar, planlar, Sarıkamış’ta 90.000 canın kar ve soğukta kırdırılması yetmemiş Alman denizaltılarının boğazlardan geçmesine izin verilerek ülke kanlı bir savaşın içine sokulmuştu.


Bugün de çevre coğrafyalardan yurdumuza sızmaya başlamış bir kör dövüşü içinde, "din-iman" uğruna kan dökülüyor, ocaklar söndürülüyor.
 

Çanakkale Savaşı’nı çıplak elle, dişle tırnakla kazanarak ülke topraklarını emperyalist güçlere karşı koruyan, ÇANAKKALE GEÇİLMEZ adlı bir destan yazan halkının yaralı nabzını ellerinin altında tutan Mustafa Kemal, binlerce kilometre uzaktan karşıt emperyalist saflarda savaşmak için gelmiş ve uzak diyarlarda şehit düşmüş Anzak gençlerini de bağrına basmıştı. "Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar, burada dost bir vatanın bağrında bulunuyorsunuz. Huzur ve barış içinde uyuyun. Sizler mehmetçikler ile yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını bu savaşa gönderen analar, göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim çocuklarımız olmuşlardır."
 

Bugün ülkeyi yönetenler ise, en insanca haklar için gösteri yapan kendi ülke yurttaşı masum gençlerin canını polis mermileriyle aldırmakla kalmıyor, kendileri yanında anne ve babalarını da kalabalıklara yuhalattırarak düşmanlıkları körüklüyor.
 

Şimdi herkes sormalı kendisine “Çanakkale geçilir mi?”

 

Alper AKÇAM
18 Mart 2015

Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ