İSVEÇ POSTASI
Kültür eski bakanı Namık Kemal Zeybek Stockholm ABF salonunda verdiği konferansında geniş yönleriyle Alevilik – Bektaşilik ve günümüz Türkiye’sine yansımalarını geniş bir bakış açısıyla anlattı. Alevilik anlayışına bakıldığı zaman Anadolu’ya gelen Türklerin genelde Alevi olduklarını ve sonradan Arap sunniliği çerçevesinde sunnileştirildiklerini dile getirdi.
Konuşmasına, konferans öncesi kuliste anlatılan bir sözle başladı. Alevi olmak isteyen birine Alevi olunmaz, doğulur denilerek geri çevrildiği anlayışıyla başladı. Zeybek, ”Bu söz doğrudur ama, nasıl doğrudur? Bu birkaç asırlık bir söz. Daha önce Aleviler, Bektaşiler kendilerine ’Biz Aleviyiz’ demezlerdi. Geçmiş asırda Alevi Ali soyundan gelenlere denilirdi. Mesela, Kutadgu bilik’i açarsanız ki on birinci asırda Karahanlılar döneminin ’Kutlu bilgi, kutlanmış bilgi’ anlamına gelen bu kitapta Türklerle ilgili pek çok bilgiye ulaşırsınız. Orada bir bölüm var, o bölümün adı şöyle; ’Kağanların, hanların Alevilere karşı görevleri’ ne demek Alevi okunduğu zaman görülüyor. O zaman zaten hepsi Alevi yani bugünkü manada Karahanlı devleti Alevi. Gerçi Karahanlılar İslam esasları altında doğmuş bir devlettir ama Taberi Tarihi’nde de Türk Beyleri ’Ebu Talib’in yolundan gidiyorlar, onu benimsiyorlar gibi kayıtlar vardır. Burada Alevi dediği Ali soyundan gelenler yani Seyidler ve Şerif bugünkü tabirle. Onlar için kitabın yazarı özel bir görev dizini koyuyor. O zaman Alevilik sözü Ali oğulları için kullanılırmıştır. 12. Yüzyılda ortaya çıkan Ahmet Yesevi’ye o zaman ’Pir-i Türkistan yani Türklerin piri denildiğini, Timur’un yaptırdığı türbesinin kapısının üzerine Ali, Muhamed ve on iki imam’ın yanısıra en altına da Alevi Şeyh Ahmet Yesevi yazdırmıştır” ifadelerinden yola çıkarak, bugün isteyen ve inanç bağlamında kurallarını benimseyen herkesin ’Alevi’ olabileceğini belirtti.
Namık Kemal Zeybek, en eski Türk boylarındaki Tanrı anlayışlarını ve günümüze yansımalarını ele alarak günümüz Alevilik – Bektaşiliğin gelişimini anlattı. Şah İsmail, Yavuz Sultan Selim arasındaki çekişmeler, Yavuz halifeliği getirdiği zaman onunla birlikte getirdiği Arap Escarlarının etkisinde Anadolunun nasıl Arap Sunniliğiyle sunnileştirildiği ve bunun Osmanlı Devletine nelere mal olduğunu örnekler vererek anlattı.
Zeybek, Hallac-ı Mansur’un Türklerin Müslümanlaşmasında ve Alevi inancına geçmesindeki rolünü geniş boyutlarıyla şiirlerlerden örnekler vererek açıkladı. Hallac-ı Mansur bir şiirinde,”Allahı görünce gönül gözüyle/Dedim ey kimsin, sen/Dedi senim, ben” sözleriyle ’Enel Hak’ sözcüğünün özününe değindi.
Namık Kemal Zeybek, ”Benim burada üçüncü konferansım. Her zaman şunu belirttim. Mustafa Kemal Atatürk’ün, ’Ne mutlu Türküm diyene’ ve ’Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) bilimdir, fendir’ ayrıca Hacı Bektaş –i Veli’nin ’Bilimin yolundan gidilmeyen yolun sonu felakettir, karanlıktır’ sözünü destür edinin, başınıza birşey gelmez” diyerek bilimin vazgeçilmezliğine dikkat çekti. Günümüzdeki din adına hergün konuşan şarlatanlara kulak asılmaması ve onlarla mantıklı mücadele edilmesini savundu. Cübbeliymiş, Hatipoğlu ya da matipoğluymuş, boşverin bu para gözcüleri, din bezirganlarını diyerek, günüz Türkiye’sinde Müslümanların tamamen kuşatma altında olduğunu belirtti. Araştıran, sorgulayan, düşünen ve düşündüğünü yapan bir kuşağın gelmekte olduğunu ve bunların farklı bir gelişim göstereceğine inandığı ama bunu önünü kesmek için hergün İmam Hatip adı altında körü körüne safsata bir din anlayışının verilmeye çalışıldığı okulların hızla açılmaya başlandığını da sözlerine ekledi.
Sorulara verilen yanıtlardan sonra konferans sona erdi.