İSVEÇ POSTASI
Türk Dil Devrimi’nin 87’nci yıldönümü nedeniyle İsveç Atatürkçü Düşünce Derneği ile İsveç-Türk Düşünce ve Kültür Derneği tarafından Stockholm’a davet edilen konuşmacılar Nermin Küçükceylan ve Günay Güner dil devrimini çeşitli yönlerden değerlendirdiler. Türk dilinin bugün içerisinde bulunduğu durumu gözler önüne serdiler.
İsveç Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Mustafa Sönmez’in kısa açış konuşmasından sonra Konferans saygı duruşu ve Ulusal Marşımızın hep bir ağızdan okunmasıyla başladı. Konuşmacılara söz verildi.
İlk konuşmacı Nermin Küçükceylan Türkçenin dil devrimine kadar geçirmiş olduğu dönemleri ve düşünceleri kısaca örneklemelerle anlatarak dil devriminin ortaya çıkışı ya da bir başka deyişle kaçınılmazlığı üzerinde durdu. Dilin bir ulus için en önemli birleştirici öğe olduğunu belirtti. Dil devrimiyle Türkçenin kendine özgü güzelliğiyle ortaya çıktığını ve bu yönde yapılan sadeleştirme ve özleştirme çalışmalarıyla kısa sürede Türkçe sözcüklerin hem konuşma hem de yazı diline egemen olduğunu ifade etti.
12 Temmuz 1932 yılında Atatürk’ün çabalarıyla kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti günümüz adıyla Türk Dil Kurumu’nun çalışmaları dilimizi Türkçe sözcükler açısında hızla zenginleştirdiğini söyledi. Kurumun başlangıçta iki önemli çalışması olan Derleme ve Tarama çalışmalarının Türkçe açısından dilimize çok şeyler kattığını vurguladı. Cumhuriyetin ilk 15 yılında hızla kurulan eğitim kurumlarıyla ve Harf Devrimi aynı zamanda Millet mektepleri çalışmasıyla halkın okuma ve yazmayı kısa sürede öğrendiğini belirtti. Türk dilinin özleşme çalışmalarının önüne 1950’li yıllardan beri engeller çıkartıldığını ve en kötü darbeyi de 12 Eylül cuntasının vurduğunu, o günden bugüne Türkçenin kötü günlerini yaşadığını dillendirdi. Türkçenin kendi yapısı içinde söz türetmeye en elverişli dil olduğunu söyledi.
İkinci konuşmacı Günay Güner, dil kirlenmesi ve Türkçenin geleceği üzerinde görüşlerini kapsamlı olarak anlattı. Güner, dil kirlenmesini çeşitli boyutlarıyla ele aldı. Ulus içerisindeki kutuplaşmaların dile de yansıdığını insanlar arasında iletişim kopuklukları yaşandığını bu durumdan da devleti yönetenlerin ve politikacıların sorumlu olduğunu söyledi.
Dil kirlenmesinin, karışıklılığının her alanda kendini hissettirdiğini tabelalardan televizyona, reklamlardan eğitime kadar geniş bir alana yayıldığını söyledi. Dükkân tabelalarının gelişigüzel karma ya da karmaşık bir dille düzenlendiği ve dolaysıyla anlaşılamadığını belirtti. Devletin Türk dili politikasının yanlış zeminlere oturtulduğunu ve bu nedenle eski Osmanlı sevdasının dile büyük zarar verdiğini söyledi. AKP iktidarının dile düşman politikasının tutmayacağını dile getirerek, dilin kendi gelişim süreci içinde durmadan gelişeceğini, önündeki engelleri mutlaka yıkacağını belirterek, dil kirlenmesine yönelik örnekler verdi.
Türk dilinin geleceği konusunda bugüne bakarak karamsar olmamak gerektiğine değinerek, bilinçli bir avuç aydının ve dilseverlerin dirençli çalışmaları sayesinde Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi özüne döneceğini, aydınlık yoluna devam edeceğini vurguladı.
Her iki konuşmacı da geçmiş dönemlerden örnekler vererek günümüz Türkçesiyle karşılaştırmalar yaptılar. Divan yazarlarıyla halk ozanlarının şiirlerinden örnekler vererek halkın Türkçe kullanmada oynadığı önemli role dikkat çektiler.
Konferans soru yanıt bölümüyle sona erdi.