Sekiz belediye çalışanı Aralık ayı başında teslim olarak cezaevine girmişti. Osman Özgüven, ”Bu ceza içime sinmiyor. Dışarda kalmalı bu haksız ve adaletsiz karara karşı daha serbest koşullarda mücadele etmeliyim” diyerek 14 Kasım 2012 günü yurtdışına çıkmıştı. Beş ayı aşkın bir süredir İsveç’te misafir olarak bulunuyordu...
Son olarak iki hafta önce mecliste kabul edilerek yasalasan 4.yargı paketi bir kaç gün önce Cumhurbaskanı tarafindan onaylanmış ve daha sonra da resmi gazetede yayınlanmıştı. 30 Nisan günü savunma avukatlarının yaptığı başvurular sonuçlanarak Özgüven’in hükümlü olan arkadaşları serbest bırakılmış, Özgüven’in de tutuklama kararı kaldırılmıştı.
Özgüven artık ülkesine dönebilirdi
Onunla Stockholm’da yapılan 1 Mayıs gösterilerine birlikte katıldık, sohbet etme olanağım oldu. Heyacanlı ve sevinçliydi. Arkadaşları serbest bırakılmış, kendisinin ülkesine, ailesine, dostlarına ve görevine dönmesi olanaklı duruma gelmişti. Aynı zamanda buruk ve biraz öfkeliydi. Herhangi bir suç işlemedik, oysa söz konusu gelişmenin, sanki suçluyumuşuz da affedildik gibi sunulmasına, algılanmasına içerliyordu. Elbette atılan adım ve yapılan değişiklik iyi bir gelişmeydi, olumluydu. Haksızlığın bir kısmına neşter vurulmuştu. Fiziki olarak özgürdüler şimdi. Ancak, ”Bizim davamız” devam edecek diyordu. Anayasa Mahkemisine yaptıkları başvuruya olumlu cevap bekliyorlardı. Daha sonra AİHM’sine gideceğiz dedi.
Özgüven, 20 yıla yakın belediye başkanlığı yaptığını, toplumsal belediyeciliğin, halkçı belediyeciliğin örneklerini yaratma uğraşısı içinde olduklarını söyledi. Belediye yönetimlerinin yerel iktidarlar olduğundan söz etti. Bu doğrultuda 10 şart adı altında yerel yönetimler ilkelerini yaşama geçirmeye çalıştıklarını, olanaklar ölçüsünde başarılı olduklarını anlattı. Çevre sorunlarında aktif müdahaleci olduğunu belirterek ”Kömürlü termik santrallere karşı çıktık, siyanürle altın çıarılmasının karşısında olduk. Tabi bunlar birilerini hep rahatsiz etti. Rahatsız olanlar, demokratik ve temiz yollarla mücadele etmek yerine, değişik araçları kullanarak beni ve arkadaşlarımı mücadele dışına çıkarmayı denediler. Adaletsiz bir mahkumiyet kararını dayattılar. Mücadelemizin ilk aşaması olumlu sonuçlandı diyebiliriz. Şimdi fiziksel olarak özgürüz” diyordu hüzünlü, kırgın bir ses tonuyla…
3 Mayıs Cuma sabahı İzmir’e dönüyor. O, en kısa zamanda da görevinin başına geçecek, ”Kaldığım yerden toplumsal belediyecilik ilkesine bağlı olarak işime devam edeceğim” diyordu.
İsveç’te yeni dostluklar kazandığını, gelişmiş kapitalist bir ülkenin ülkemizle kıyaslanamıyacak ölçüde gelişmiş demokrasinin toplumsal yaşama nasıl yansıdığını anlamaya çalıştığını anlattı. Çok uzun bir süre olmadığı halde, çok sey öğrendiğini,özellikle yerel yönetimler konusunda önemli bilgiler edindiğini söylüyordu. İsveç’te O’na sahip çıkan, destek veren,kucak açan tüm dostlarına teşekkür etti..
Kucaklaştık… Başarılar diledik karşılıklı ve Türkiye’de görüşmek üzere sonlandırdık sohbetimizi. Yürüyüş kolu da meydana girmek üzereydi...
Hoşça kal Özgüven…
Son olarak dilinden, "Gelsin hayat bildiği gibi, gelsin/ işimiz bu, yaşamak!", "Bizi de dövsün hayat, bizi de yorsun varsın. Geciktirirler ancak durduramazlar". Sezen Aksu’nun sözleri dökülüyor…
2013-04-30
İsveç Postası