SAN-AT
Suay Karaman

SAN-AT

Bu içerik 860 kez okundu.

Toplumsal kültürün gelişmesinde önemli bir yer tutan güzel sanatlar, toplumları aydınlatarak, daima ileriye taşır. Sanat kültürdür, sanat eğitimdir, sanat özgürlüktür, sanat çağdaşlıktır. Bugün yürürlükte olan anayasanın 64. maddesi; “Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır” şeklindedir.

 

Ülkemizin tüm ulusal değerlerini özelleştirme adı altında emperyalistlere peşken çeken siyasi iktidar, şimdi de üzerinden sanatı atmak istemektedir. Sanat kurumlarının özelleştirilmesiyle, ülkemizdeki tiyatro, opera, bale ve senfoni orkestraları bitirilecektir. Buradaki asıl amaç, aydınlanma devrimini baltalamaktır.

 

Siyasi iktidarın hazırladığı ve bütçe görüşmelerinde Kültür Bakanı tarafından, devletin sanat kurumlarının özelleştirilmesini kapsayan ‘Türkiye Sanat Kurumu’ (TÜSAK)  yasasının, yeni bir torba yasa ile TBMM gündemine taşınacağı açıklandı. Devletin sanat kurumlarının varlığını “Sovyetik” model olarak adlandıran Kültür Bakanı; “bu sistemin bugün yalnızca Çin'de kaldığını” söylemiştir. Ancak kültür düzeyi tartışmalı olanlar, bugün Avrupa’da aralarında Rusya, Almanya, Fransa, İspanya, İsveç ve İtalya’nın da bulunduğu 24 ülke ile Arjantin, Avustralya, Çin, Hindistan, Japonya gibi birçok ülkede devletin sanat kurumları bulunduğunu ne yazık ki bilmemektedirler.

TÜSAK yasasına göre, bugün devletin sanat kurumlarında görev yapan genel müdür, genel müdür yardımcıları ve daire başkanları bakanlık müşavirliklerine atanacaklardır. Bunların dışında görev yapan binlerce oyuncu, şarkıcı, dansçı, müzikçi gibi sanatçılardan isteyenler Yüksek Öğretim Kurumlarına aktarılacak, diğerleri İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri’nde görevlendirilecektir. Emeklilik süresi yaklaşanlar ise, emekli ikramiyelerine %60’a kadar artış yapılarak, zorunlu olarak emekli edileceklerdir. İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri’nde görevlendirilen sanatçılar, isterlerse “izin almak şartıyla” sanat yapabileceklerdir. Bunun için proje üreterek, projenin maliyetinin yarısını kendileri bulduktan sonra, diğer yarısı için Bakanlar Kurulu’nun atayacağı 11 bademden oluşacak Türkiye Sanat Kurumu’na destek için başvurmaları gerekecektir. Bunun adına kısaca ‘sanatın bitirilmesi’ demek gerekir.

Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası gibi sanat kurumları, çıkarılan özel yasalarla tüzel kişiliğe kavuşturulmuştur. Bu özel yasalar ile sanat kurumları, siyasi iktidarların baskısından korunmuştur. Sanatsal etkinlikler ise, sanat kurulu ve teknik kurul işbirliğiyle sürdürülmektedir. Bugün sanatsal kurumlarımızda bazı eksikliklerin, yanlışlıkların, olumsuzlukların olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak bunları düzeltmek ve iyileştirmek yerine sanat kurumlarını kapatmak, aydınlanma devriminden payını alamamış ortaçağ artıklarının çürümüş zihniyetini başka bir biçimde gözler önüne sermektedir.

 

İstanbul Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi (AKM), Haziran 2008 tarihinde yenileme çalışmaları için kapatılmıştı ve 29 Ekim 2013 tarihinde açılacağı bildirilmişti. Bugüne kadar AKM’ye tek bir çivi çakılmadığı gibi, yıkılması için uygun bir zaman beklenmektedir. AKM’yi yıkıp, yerine cami yapmak isteyenlere 78 milyonluk ülkemizde 85 bin cami yetmiyor mu? 85 bin caminin olduğu ülkemiz, 69 bin okul ile bilimsellikten sınıfta kalmıştır. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nde 85 bin olan cami sayısı ile rekora koşulurken, Devlet Tiyatroları bugün 21 ilde, 56 yerleşik sahnede, Devlet Opera ve Balesi bugün 6 ilde, 9 yerleşik sahnede, senfoni orkestraları 6 ilde hizmet vermektedir. Bu sonuçlar bilimden ve sanattan sınıfta kaldığımızın göstergesidir. Zaten “sanatın içine tükürürüm” ve “bale ahlaksızlıktır” gibi söylemde bulunanların yönettiği bir ülkede ne bilimsellik, ne sanat, ne demokrasi, ne de hukuk kalır.

 

Sosyal devlet, sanatı ve sanatçıyı koruması altında tutmalı ve desteklemelidir. Sanat kurumlarının özelleştirilerek kapatılmaları değil, özerkleştirilerek ülkeye yayılmaları gerekmektedir. Sanat kurumlarının tüm ülkeye yayılması sonucunda eğitim ve kültür düzeyi ile buna bağlı olarak aydınlanma süreci hız kazanacaktır. Toplumun hayat damarlarından biri olan sanatın satılmaması için, bitirilmemesi için, herkes üzerine düşen görevi yerine getirmelidir. Bu belirsiz ve karmaşık süreçte, sanat kurumlarının yöneticilerine de destek olunması gerekmektedir.

 

Eşsiz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e ve büyük devrimlerine saldıranlara karşı tepkimizin daha canlı, daha gür ve daha sık olması gerekmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyetine yakışmayan din tüccarlarına ve inanç hortumcularına karşı hep birlikte örgütlü olarak mücadele etmeliyiz. Ne sanatımızı attırırız, ne de ülkemizi sattırırız…


Bu yazı İlk Kurşun Gazetesinde de yayınlanmaktadır.

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ