Seçimle Gelen…
Günay Güner

Seçimle Gelen…

Bu içerik 1031 kez okundu.

Seçimle gelen her zaman seçimle mi gider? Sınıfsal çözümleme içermeyen, tarihte güç birliklerinin konumlanışlarının rolünü hesaba katmayan, "saf demokrat" yaklaşımla bakanlar bu soruya, ayrıksı durumları irdelemeden “Evet, seçimle gider,” yanıtını veriyorlar. Soru şu: Seçimle (o da ne kadar seçimse) gelenler ülkeyi gerektiği gibi, demokrasi koşullarına uygun, halkın gönencini artıcı ve eşitliği, özgürlüğü sağlayıcı yönde yönetme yeterliliğini gösterememişse; tersine, uygar dünyada yeri olmayan uygulamalarla, yardım kolileriyle, kömür torbalarıyla, sağlık kartlarıyla, borçlandırmakla, yayılan faiz korkusuyla, şantajla, tehditle oyları partizanca bağlamışsa; yetmedi, dış siyasasını halkın ve gelecek kuşakların güvenliğini yok edercesine bir sorumsuzlukla, yayılmacılığın koçbaşı olmak üzerine kurmuşsa, ülkeyi bir savaşa, giderek iç gerilime, ayrışmaya, bölünmeye sürüklüyorsa; ulusça içine düşülen bu korkunç durumdan kurtulmak için seçimin tarihi mi beklenir? “Evet, beklenir,” deniyorsa, o tarihe dek sorunun mutlak çözümü için uygulanacak etkili yöntemin ne olacağı sorusunun da yanıtlanması gerekir. Seçimle gelen, kendiliğinden gidecek kadar olgun, erdemli değilse ne olacak? Ulus tümüyle kıyıma uğrayana değin beklenecek mi? Kuşkusuz, yine de bu tür yönetimlerin, halkın demokratik tepki gösterilerini iyi değerlendirerek kendiliklerinden yönetimi bırakacaklarını varsaymak en doğru yaklaşımdır.



Yetkin Bilimci Prof. Maurice Duverger “Seçimle Gelen Krallar” adlı tanınmış yapıtında ABD, Büyük Britanya ve Fransa’nın da içinde olduğu bir öbek gelişmiş ülkenin yönetim yapılarındaki ortak özelliğin, “seçimle gelmiş bir hükümdar”la (cumhuriyetçi monarşi) yönetilmek olduğunu yazar. Duverger, ayrıca Latin Amerika diktatörlüklerini sayar ve bu ülkelerin demokrasiyle hiçbir biçimde ilgilerinin olmadığını belirtir.

 


M. Duverger “demokrasi”nin beşiği olarak anılan sözkonusu ülkeler için bile bu çözümlemeleri yapma gereksinimi duyduğuna göre Türkiye’nin günümüzdeki durumu için ne düşünür? Ülkemizi hangi öbek içinde sınıflar, diye sormamak elde değil. Bir demokrasi, her nenden öte, güçler ayrılığı koşullarının varlığıyla kurumlarını korur. Türkiye’de yürütme, tek egemen erk biçiminde yasamanın, yargının; giderek basının yerine geçmiştir. Yürütmeyi denetleyecek, sınırlayacak, eleştirecek hiçbir güç kalmamıştır. Buna (doğallıkla) “anayasal” niteliği olmamakla birlikte yıllardır bir anayasal bir kurum gibi algılatılan, böylesi bir olanak kazandırılmış bulunan “cemaat”i ikinci bir güç olarak eklemek olasıdır. Diğer söyleyişle, iki erkten, yürütme ile cemaat erklerinden oluşan bir “anayasal” düzenle dünya tüzesine “bilimsel”, “savurganlıktan uzak” bir yöntem katkında bulunmuş oluyoruz! 

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
ATATÜRK: “ÖĞRETMENLER YENİ NESİL SİZİN ESERİNİZ OLACAKTIR”
ATATÜRK: “ÖĞRETMENLER YENİ NESİL SİZİN ESERİNİZ OLACAKTIR”
BUGÜN 5 ARALIK TÜRK KADININA SEÇME VE SEÇİLME HAKKININ TANINMASININ 90. YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN
BUGÜN 5 ARALIK TÜRK KADININA SEÇME VE SEÇİLME HAKKININ TANINMASININ 90. YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN