BU BÖYLE GİTMEZ!
Mustafa Sönmez

BU BÖYLE GİTMEZ!

Bu içerik 1119 kez okundu.

Türkiye iç ve dış politikada çok zor günler yaşıyor. İç politikada kamplaştırılmış, birbirine düşman edilmiş insanlarımız, kendi dışındaki siyasi partileri düşman gören bir iktidar zihniyeti ve artan bağnazlık... Dış politikamız çığırdan çıkmış tam bir kargaşa içerindedir. Kısaca söylemek gerekirse; “Dış politikada çuvalladığımızın” en son somut göstergesi şehit verdiğimiz 33 askerimizdir. İlk açıklamalar ne Cumhurbaşkanı’ndan, Milli Savunma Bakanı’ndan ne de Genelkurmay Başkanı’ndan yapılıyor. Hatay Valisi açıklamalar yapmak durumunda kalıyor.

Suriye bizim ile en uzun sınıra sahip olan komşu ülkemiz. Türkiye ile Suriye arasında sorunlar PKK terör örgütünün Bekaa Vadisi’nde kamp kurarak yerleşmesiyle başladı. Türkiye’yi yönetenler, o günkü Suriye’yi yöneten Hafız Esad’a karşı yaptırım uygulayamadılar, pasif kaldılar. O dönemin Başbakanı Turgut Özal, PKK için “Üç beş çapulcu” sözünü kullanarak görünen tehlikeyi küçümsemişti ki, bugün o sözün acısını çekiyoruz...  Başbakan Turgut Özal, ABD ağzıyla konuşarak, “federasyon da dahil, her şeyi konuşabiliriz” gibi saçmalıklarda da bulunmuştu.

1998 yılında koalisyon hükümetinde Başbakan olan Mesut Yılmaz döneminde 16 Eylül'de Türk Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş Hatay'ın Reyhanlı -ilçesinde Suriye'ye hitaben şöyle konuşmuştu: "Bazı komşularımız bizim iyi niyetimizi, gösterdiğimiz yakınlığı yanlış değerlendirmişlerdir. Uzun zamandan beri Apo denilen eşkıyayı kendi ülkelerinde barındırıp, onu destekleyerek Türkiye'yi terör belasına bulaştırmışlardır. Şunu açıkça söylemek istiyorum: Türk milleti artık bu konuda göstereceği iyi niyetin sonuna gelmiştir. Sabrımız tükenmek üzeredir. Sabrımızı taşırmasınlar."

O dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel 1 Ekim Meclis açılışında: ”Tüm uyarılarımıza ve barışçı açılımlarımıza rağmen hasmane tutumdan vazgeçmeyen Suriye'ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu, sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha tüm dünyaya ilan ediyorum" demişti. Mısır Devlet Başakanı Hüsnü Mübarek’in arabuluculuğunda yapılan  görüşmeler PKK’nin Bekaa Vadisi’nden ayrılmasına ve çocuk katili Abdullah Öcal’ın Türkiye teslim sürecinin başlangıcı olmuştu.

Amerika ve İsrail uzun süredir Ortadoğu’daki ülkelerin sınırlarının yeniden çizilmesi üzerine gizli planlar hazırlıyorlardı. ABD, 2010 yılında ”Arap Baharı” adıyla Ortadoğu üzerindeki planını yürürlüğe koydu. Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen'de büyük çapta; Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas'ta küçük çapta olmak üzere tüm Arap Dünyasında başgösteren mitingler, protestolar, halk ayaklanmaları ve silahlı çatışmaların genel adı olarak ortaya çıktı. Bu bağlamda Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ”Ben, Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) Eşbaşkanıyım” diyerek ortaya çıktı. Bu sözü bugün unutmuşa benziyor ve hiç bir zaman ağzına almıyor. Sormak gerekmez mi? Ne oldu şu senin BOP Eşbaşkanlığı diye!..

Suriye’de 2011 yılında başlatılan ”Arap Baharı” bugünkü duruma gelinmesine neden oldu. Güney sınırımızı PKK’nin yan örgütü PYD/YPG denetimine geçti. PYD, o bölgedeki azınlık olan halkları korkutarak, kaçırarak özerkliğini ilan etti.Türkiye sınır güvenliği sorunuyla karşı karşıya kaldı. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’a 2011 öncesi ”kardeşim” diyen Erdoğan, birdenbire yüz çevirek ”düşman” ilan etti. Esad karşıtı şeriatçı güçlerin hamiliğine soyundu. ABD’nin kurulmasına ve yayılmasına göz yumduğu IŞİD adlı İslami Terör örgütünün raydan çıkması üzerine yok edilmesinde Türk askeri özverili görev yaptı. Şehitler verdik… ABD bu alanda desteklediği, eğittiği, silah yardımı yaptığı Kürtleri kullandı. Kendi askeri tribünlerde seyircilik yaptı. Kürtler bugünde ABD adına petrol bölgelerinde ”bekçi köpeği” rolünü üstlenmiş durumdalar.

Gelelim asıl konumuza

İdlib’de 33 askerimizin şehit olduğu haberini aldığım andan itibaren ‘tarifsiz bir keder’ tüm benliğimi kapladı ve tüm gece boyunca uyuyamadım. Kendi kendime hep aynı soru ekseninde dolanıp durdum. Bizim Suriye’de, İdlib’de ne işimiz var? Kapı komşumuz Suriye’nin karıştırılmasına neden alet olduk? Suriye’nin parçalanması ya da bölünmesi kimin işine yarar? Türkiye’nin mi, yoksa İsrail’in mi? Kimin?

Bunda Türkiye’nin olmazsa, olmaz diyebileceğimiz bir çıkar var mı? PKK’nin denetimindeki PYD/PYG’nin güçlenmesi bu karışıklığın bir sonucu değil mi? Elbette Türkiye, PKK terörüne karşı sınır güvenliğini garanti altına alması anlaşılır bir durumdur. Nato üyesi olan Türkiye’nin müttefiki ABD’nin PKK terörünü desteklemesi, silah yardımı yapması, eğitmesini nasıl gözardı edebilir? Asıl mücadele edilmesi gereken ABD’in bu yöndeki tutumudur.

İdlib’de 2015 yılında El Kaidye bağlı El Nusra örgütü tarafından ele geçirildi. Bu örgüt daha sonra Heyet Tahrir Şam (HTŞ) adını aldı. İşte böylece İdlib’e yuvalanmış olan şeriatçı örgütler Türkiye tarafından “Suriye Milli Ordusu” adıyla korunuyor, silahlandırılıyor ve maaşlar veriliyor. İdlib’e sıkışıp kalan İslami terör örgütlerinin ne kadar elemanı var? Bu güçlerin Rusya destekli Şam yönetimini deviremeyeceğine göre, Türkiye ne yapmak istiyor? Neden “Anadolu çocuklarını” kurban veriyoruz? Türkiye’nin şehitlerimize karşılık şu kadar rejim askerini öldürdük demesi anlaşılır bir durum değildir. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, “Derhal şu veya bu sebepler için ulusu harbe sürüklemek taraftarı değilim. Harp zorunlu ve hayati olmalı. Hakiki kanaatim şudur: milleti harbe götürünce vicdanımda azap duyamamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Ama ulus yaşamı tehlikeye düşmedikçe, harp bir cinayettir."

Mustafa Kemal Atatürk, dış politikada beş önemli anlayışını dönemin Dışişleri Genel Sekreteri Numan Menemencioğlu’na söylemiş olduğu ilkeler ve bugün geldiğimiz nokta…

1 – Komşularımızın içişlerine karışmayın

2 – Rusya’yı tahrik etmeyin

3 – Arap ülkeleriyle tarihi, sosyal, kültürel ilişkilerimizi geliştirin, fakat aralarındaki anlaşmazlıklara karışmayın.

4 – Sormadan akıl vermeyin

5 – Batı kültürünü benimseyin, fakat onların emperyalist emellerine alet olmayın..

Bir bu ilkeleri dikkatlice okuyarak, düşünün ve üzerinde değerlendirmeler yapın? Bir de, bugünkü saray iktidarının dış poltikasının durumunu gözlerinizin önüne getirin…

Tele1 televizyonunda Uğur Dündar’ın sunduğu “Demokrasi Arenası”na Skype ile bağlanan Emekli Amiral Türker Ertürk’ün Suriye’ye yönelik açıklamalarından bazı  satır başları:

1- Yeni bir Balkan hezimetidir bu. Bu sayılar rakamlar çok az, söyleyemiyorlar.

2- Kara Kuvvetleri Komutanı’nı bilen yok.

3- Niçin Vali açıklama yapıyor biliyor musunuz? Yalan söylüyorlar, yalanı onu üzerine yıkıyorlar

4- Gazi Meclis bu duruma el koymak zorundadır.

5- Bugün Türkiye’nin İdlib’den daha önemli bir sorunu yok. Biz olağanüstü toplanmalıydık.

6- Muhalefet bu işin peşini bırakmamalı. Millet İttifakı meclis altında toplanmıyorsa başka bir yerde toplanmalı.

7- İdlib bir ABD operasyonudur. Rusya ile çatışma tırmanırsa Türkiyenin arkasında durmayacak.

8- İktidar da bu işin içinde. Bunu bir fırsat olarak değerlendiriyor. S-400’den kurtulmak istiyorlar. Bunun için bir fırsat yaratıldı. İktidar yanlışı yanlışla düzeltmeye çalışıyor.

10- Bu felaket ikinci bir Balkan felaketidir.

Bugün Türkiye’de yandaş olmayan basının, gerek siyasi gerekse askeri uzmanların dış politika üzerine dile getirdikleri gerçekler iktidar tarafından görmemezlikten, umursamamazlıktan geliniyor. Tek adamlı saray yönetimi, dış politikada inadını sürdürüyor… Bu inat, ülkenin başına çok daha beter işler açağını gösteriyor.

Sonuç olarak söylemek istersem; Türkiye, Suriye’den çekilerek kendi sınır güvenliği konusunda Şam yönetimiyle görüşmelidir.

Ya değilse;

Bu böyle gitmez!..

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ