ALMAN MECLİSİ ve SÖZDE SOYKIRIM OYLAMASI
Mustafa Sönmez

ALMAN MECLİSİ ve SÖZDE SOYKIRIM OYLAMASI

Bu içerik 898 kez okundu.

Almanya’da II. Dünya Savaşı esnasında Yahudilere uygulanan soykırım olayından çok çok önce belli ölçülerde ayrımcılık ve ötekileştirme hareketleri vardı. Yahudiler, Alman toplumunun sevilmeyen insanları konumundaydı. 1933 yılında iktidarı ele geçiren Hitler bunu durumu çok iyi biliyordu ve hesaplarını bu durum üzerinden yaptı. Bir de Alman Yahudileri silaha sarılmamışlar ve düşmanla işbirliğine girmemişlerdi ama, Hitler tarafından neredeyse hepsi yok edildiler.

Alman Meclisi’nin almış olduğu sözde soykırım kararı tamamen siyasi nedenlere dayanmaktadır. Dünya parlamentolarında alınan bu tür kararlar hiçbir zaman tarihi gerçekleri yansıtmazlar. Parlamentolar uluslararası hukuk’un yerine kendilerini koyamazlar. Alman Meclisi bir saat gibi kısa bir sürede bu kararı almıştır. Dolaysıyla hangi tarihi belgeleri incelemişlerdir. Ermenistan’ın hiçbir zaman açmayı düşünmediği arşivlerine gizlice mi girerek incelemişlerdir? Peki, Ermenistan arşivlerini neden araştırmacılara açmamakta direnmektedir?

Ermeniler kendilerine ”soykırım” yapıldığına inanıyorlarsa, neden Lahey Adalet Divanı’na gitmezler. Biliyorlar ki, ileri sürdükleri belgeler yetersiz ve dayanaklardan yoksundur. Kendi arşivleri Anadolu’da yaptıkları vahşeti yazmaktadır. Ermenistan’ın  6 Haziran 1918 – 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında  ilk Başbakanı  olan Ovannes Kaçaznuni  (Hovhannes Kachaznuni), nisan 1923 yılında Romanya’nın Başkenti Bükreş’te yapılan Taşnak Kongresine sunduğu raporda emperyalistlerin oyununa geldiklerini ve suçun kendilerinde olduğunu belirterek, Anadolu’da binlerce masum Müslümanı öldürdüklerini itiraf etmektedir. Aynı biçimde Ermeni tarihçi A.A. Lalajan da yazılarında bunu itiraf etmektedir.

Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeniler toplumda dışlanmaya, ötekileştirmeye uğramayan ve Osmanlı toplumuyla iç içe yaşayan bir halk konumundaydılar. Türkler ve diğer azınlıklarla herhangi bir sorunları da yoktu. İşin gerçeğinde Osmanlı’da azınlık sorunları yoktu.

Osmanlı Ermenileri devletin her kademesinde görev yapan tek azınlık grubuydu. Osmanlı onları ”Millet-i sadıka” yani devletin en güvendiği halk grubu olarak görüyordu. Peki ne oldu da, bugünkü durumlara geldik?

Osmanlı İmparatorluğu başta Rusya olmak üzere 1800’lü yıllarda ”Hasta adam” olarak ilan edildi. Dolaysıyla uzun yıllar gündemde tutulan ”Doğu sorunu” tekrar ”Temcit pilavı” gibi ortaya sürüldü. Osmanlı’nın siyasi ve askeri gücünü büyük ölçüde yitirmesi emperyalistlerin iştahlarını fazlasıyla kabartıyordu ama, paylaşım nasıl olacaktı? İngiltere, Fransa ve Rusya bu konuda pek anlaşamıyorlardı. Bu alanda sıkıştıkları zaman Avusturya – Macaristan devletini devreye sokarak Transilvanya bölgelerini ele geçirmelerine ses çıkarılmıyordu. Bir nevi danışıklı dövüş hüküm sürüyordu.

1830’lardan sonra emperyalistlerin Osmanlı’nın işlerine fazlasıyla karıştıkları ve yönlendirmeye çalıştıklarını görüyoruz. 3 Kasım 1939 yılında yayımlanan Gülhane  Fermanı (Gülhane Hatt-ı Şerif-î) Osmanlı ülkesindeki azınlıklara emperyalist güçler tarafından hamilik (korunma) sağlıyordu. Bu fermanla Rusya, Osmanlı topraklarında başta Ortodokslar olmak üzere gayri müslimlerin koruyucusu duruma geliyordu. İşte, olaylar daha doğrusu planlar bundan sonra yavaş yavaş devreye sokularak azınlıkların milliyetçilik duyguları pompalanıyordu.

Anadolu’ya akın eden misyonerler ve doğunun önemli yerleşim merkezlerinde açılan konsolosluklar hep bir elden Ermenileri olası bir olaya hazırlamaya çalışıyorlardı. Bu hazırlık döneminde Ermeni papazlarının çok önemli rol oynadığı ve Ermeni toplumunda Türklere karşı düşmanlıkların geliştirilmesine çalıştıkları görülmektedir. Ermeni toplumu yüzyıllardır sorunsuz yaşadığı topluma yabancılaştırılmakta aynı anda da silahlanmaya gitmektedir.

1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra gelişen olaylar 1877/78 Osmanlı – Rus Savaşı bir ölçüde dönüm noktasını oluşturmuştur. Bugünkü Yeşilköy (Ayastefanos)’e kadar ilerleyen Ruslarla yapılan daha sonra Berlin’de emperyalistlerin dayatmasıyla yenilenen adına ”Berlin Antlaşması” dediğimiz anlaşmanın 61. Maddesi Ermeniler’e büyük haklar veriyordu. Ermenilerin direk katılmadığı ama orada bulundukları ve görüşmelere sundukları sözde tüzükleri olduğu gibi kabul ediliyordu. Tüzük incelendiği zaman bir ölçüde ”Ermeni Anayasası” özelliğine sahipti. Emperyalistler sürekli olarak Ermeniler’i ileride kullanmak üzere hazırlıyorlardı. Bu bağlamda I. Dünya Savaşı esnasında ortaya atılan Amerikan Planı da bu tezleri doğrular özelliktedir.

Ermeniler 1880 tarihinden sonra tamamen ”Bağımsızlık” yaftasıyla şartlandırılmışlar ve denizden denize ”Büyük Ermenistan” hayaliyle kurgulanmışlardır. İlk Ermeni silahlı örgütleri olan Armenaganlar (1885), Hınçak (1887), Taşnaksütyun (1890) yılında kurulmuşlar ve onlar daha sonra 19 tane örgüt izlemiştir.

Taşnaksütyun örgütünün İstanbul’daki Osmanlı Bankası’na bomba atması ve üç kişinin ölümüne neden olmuş ve olaylar büyümüştür. 1894 ile 1896 yılları arasında patlak veren Ermeni ayaklanmaları sırasında otuz binden fazla kişi yaşamını yitirmiştir. İsyan bastırılmış ama Ermeni ayrılıkçı hareketleri durmamıştır. 1906 yılında II. Abdülhamid’e suikast girişi başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Olaylar gösteriyor ki, Ermeniler emperyalizme teslim olmuşlar ve onların Anadolu’da vurucu gücü olma özelliğini üstlenmişlerdir.

I. Dünya Savaşı (Büyük Paylaşım), Ermeniler için en önemli fırsat olarak değerlendirilmiştir. Anadolu’da var olan 22 silahli Ermeni örgütünün yanı sıra Rus Ordusu’nda elli bin Ermeni genci Osmanlılarla savaşmak için yer almıştır. Ayrıca sırf Ermenilerden oluşan ama Rus subaylara bağlı Ermeni Paramiliter gruplar kurulmuştur. Nisan 1915 tarihinde Van’ı ele geçiren Rus – Ermeni işbirliği Müslüman kıyımı yapmıştır.

Osmanlı Ermeni isyanları, çete saldırılarıyla Doğu’da başa çıkamaz olmuş yerel halkın içine sığınan çete üyelerinin verdiği zararları, Müslüman köylerini koruyamaz duruma düşmüştür. İşte bu bağlamda ”Tehcir” kararı almak zorunda kalmıştır. Tehcir sadece Doğu bölgemizle sınırlı kalmış, Batı’yı kapsamamıştır. Tehcir kaçınılmaz olarak alınmış bir savaş önlemidir. Bu nedenle Osmanlı’yı suçlamak abesle iştigal etmektir.

Bütün bunlar göz önüne alındığında bir ”soykırım”dan söz etmek olanaksızdır. Tehcir edilen Ermeniler yerleştirilecekleri o dönem Osmanlı toprakları olan Suriye ve Lübnan’daki bölgeler tesbit edilmiştir. Tehcir yaklaşık 500 bin ile 600 bin Ermeniyle sınırlı kalmıştır. Ermeni kökenli olan Osmanlı Paşası ve Ermeniler’in yanında yer alan Boghos Nubar Paşa Suriye ve Lübnan’daki yerleşim yerlerine varan 480 bin Ermeni’den söz etmektedir. Bunun neresi soykırımdır, siz karar verin.

Tehcir esnasında açlıktan, hastalıktan, yaşlılıktan, soğuktan ölen ve kaçanlar da düşünülürse, gerçek ortaya çıkmaktadır. Yine tehcir sırasında meydana gelen hem öç alma hem de soyma amaçlı çete saldırılarında ölenler vardır. Osmanlı, subaylarını ve sorumlu kişilerini Ermeni göçenlerini yeterlice koruyamadıkları için mahkemelerde yargılamış ve cezalandırmıştır. Bu nedenle haksız yere asılan Boğazlayan kaymakamı Kemal Bey bilinen bir kişiliktir.

Bugün parlamentoların aldığı tanıma kararları 1960’lı yıllardan sonra ortaya çıkmıştır. Bu da açık bir biçimde siyasi bir durumu yansıtmaktadır. Türk Hükümetleri’nin zayıflığı, basiretsizliği, beceriksizliği bu tür kararların alınmasında önemli roller oynamaktadır. Bugün Batı, Amerika’yla birlik dünya’da meydana gelen tüm olumsuzlukların odak noktasında bulunmaktadır. Bosna soykırımından başta Almanya sorumludur. Tutsi – Hutti soykırımından Fransa, Vietnam, Afganistan, Irak, Suriye ve Afrika ülkelerindeki yaşanan toplu ölümlerin sorumlusu ABD’dir.

Alman Meclisi’nin aldığı karar politiktir. Tarihe bu adla geçecektir.

Eğer Ermeniler haklıysalar, Lahey Adalet Divanı onları beklemektedir. Neden dava açmazlar?

Bu işte bir bit yeniği yok mu?

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ