İSVEÇ’TE CAMİLERİ YIKALIM, ÖYLE Mİ?..
Mustafa Sönmez

İSVEÇ’TE CAMİLERİ YIKALIM, ÖYLE Mİ?..

Bu içerik 364 kez okundu.

Irkçı İsveç Demokratları’nın parti lideri Jimmie Åkesson 25 Kasım günü partisinin Västerås’taki “Ulusal Günler” toplantısında gündeme bomba gibi düşen bir söylem diyemeyeceğim ama, hayli gürültü koparan bir söz söyledi: “Camileri yıkın!.. İslam sembolleri şehirlerimizin siluetini bozuyor. Yeni yapılacak camilere izin vermeyin.” Bu tür bir düşünce yapısı şımarıklığın, haddini bilmezlğin, kendi siyasi görüşünü başkalarına dayatmanın daha açıkçası insanlık açısından körlüğün bir dışavurumudur. İsveç halkının bu görüşü fazlasıyla ciddiye alacağını sanmıyorum.

Bu söylem, elbette ırkçı bir söylem; başka bir kültüre, dine mensup insanları derinden yaralayan ve onlara haksızlık, saygısızlık içeren, insan haklarına ve özgürlüklerine aykırı bir saldırıdır. Günümüz dünyasında artık hiçbir ülke ya da ulus tek tip bir insan topluluğuna, kültürüne sahip değildir. Bir ülkede farklı kültürlere bağlı paralel yapıların varlığı kaçınılmazdır. İçinde yaşadığım ve ikinci vatanım olarak gördüğüm İsveç’te, 193 ülkeden insanlar ve bu insanlar aynı ülkeden gelseler de farklı etnik ve sosyal kültüre sahiptirler. Dolayisiyla çok kültürlülük bir ülke için yadsınacak, dışlanacak bir olgu değl, aksine baş tacı edilecek bir mozaiktir...

Irkçı parti liderinin konuşması elbette kabul edilemez. Fakat, Åkesson bu tür sözleri ilk kez sarfetmiyor, ama bu kez bir adım daha da öteye giderek tüm Müslümanları aynı kefeye koyuyor, hedef alıyor. Aynı şeyleri Yahudiler içinde dile getiriyor. Irkçı partinin gündeminde bu iki din ve inanç sahipleri bulunuyor. Bu iki dinin ve mensuplarının İsveç’te kesinlikle yerlerinin olmadığını ileri sürüyor. Demokratik ve demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak içselleştirmiş ülkelerde bu durum olanaksızdır ama, ırkçı söylemleriyle oylarını artıran Åkesson, bugün yüzde 21’e ulaşan oy oranıyla 2026’daki seçim için daha da yukarılara taşımak istiyor. Ayrıca, bu nedenle de konuşmasında Müslümanlara hoşgörülü ve açık kapı bırakarak geçit verdiği iddiasıyla İsveç Sosyal Demokratlarına da saldırıyor.

Dagens Nyheter gazetesinin başyazısında; “İsveç halkı, Tanrıya şükür, Yahudi nefretine karşı harekete geçiyor. Güçlü ve parti sınırlarının ötesinde. Müslümanlara yönelik kışkırtmalarda ise durum farklıdır” değerlendirmesini yapıyor. Elbette, bunun farklı nedenleri var. İslam ülkelerinde ortaya çıkan aşırı dinci radikal örgütlerin bu değerlendirmede payı oldukça büyük bir anlam taşıyor. Taliban, IŞİD, El Kaide, Boko Haram, Müslüman Kardeşler, Hamas vb. gibi İslamı kullanan terör örgütleri tüm Müslümanların aynı kefeye konularak hedef gösterilmesine yol açıyor. Şurası da unutulmamalıdır ki, IŞİD saflarında İsveç’ten 400 yüzden fazla kişinin Suriye’ye gitmesi, İsveç’teki Müslümanlar hakkında çok olumsuz yargıların doğmasına yol açmıştır. Kimi Müslüman kimlikli radikal kişilerin basına yansıyan söylemleri de bu tür olumsuzlukların ve önyargılarının ana kaynağını oluşturmaktadır.

Irkçı İsveç Demokratları açısından İslamcılık ile İslam arasındaki fark hiçbir zaman belirleyici olmadı. Fakat, her ikisi de İsveç'e ait olmayan yabancı unsurlar olarak ele alındı. Bir başka biçimde de oy malzemesi olarak kullanıldı. Bu duruma sadece din değil, anadili eğitimi de malzeme yapıldı. Bu nedenle Başbakan Ulf Kristersson, SD liderinin söylemlerinden hem uzaklaştı hem de açıklama yapma gereği duydu: "İsveç'te ibadethaneleri yıkmıyoruz" diyerek dini grupları kışkırtan herkesin İsveç'e ve İsveç'in yurt dışındaki çıkarlarına zarar verdiğini belirtti.

İsveç Demokratları sözde artık sadece radikal İslamcılığa karşı çıktıklarını iddia etmeye çalışıyorlar. Peki Jimmie Åkesson neden tüm minareleri yıkmak istediğini söylüyor? Minareler ve hilaller radikal İslamcılığın sembolleri mi? Din özgürlüğü İslam'dan kaçınmak anlamına mı geliyor? Eğer istediği radikal İslamcılıksa, SD lideri neden tüm Müslümanlara saldırıyor, hedef alıyor? Bunu anlamak da pek olanaklı değil? Öyleyse amacı, üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi? demekten öteye de bir söz bulamıyorum.

Terör araştırmacısı Magnus Ranstorp da bunun İslamcılıkla mücadelenin en kötü yolu olduğunu belirterek; “Bir araya gelerek tüm Müslümanlara topluca saldırmak radikalizmi beslemekten başka bir işe yaramaz. Ancak bu aynı zamanda şiddet içeren aşırıcılığa karşı mücadelede yapılan taktiksel bir hatayla da ilgili değil. SD için İslamcılık ile İslam arasındaki fark hiçbir zaman belirleyici olmadı: Her ikisi de İsveç'e ait olmayan yabancı unsurları oluşturuyor. Aslında parti, Müslüman azınlığın tamamını bir tehdit olarak dışlamak için İslamcılığı kullanmayı seviyor” yorumunu yapıyor.

İsveç’te tüm olumsuzluklar göçmenlerin hatasıdır. Bu nedenle medyada en çok ilgiyi Jimmie Åkesson, İsveç'in cami binalarına el koyup yıkmasını istediğini açıklamasıyla çekiyor. O’na göre bundan sonra geriye kalanlar durdurulmalı ve böylece şüpheli hale getirilmelidir. SD lideri, tüm İsveçlilerin bir Müslümanların potansiyel bir İslamcı terörist olduğunu düşünmesini ya da öyle görmesini istiyor. Böylece toplumda bir korku bu şekilde yaratılmak isteniyor, çelişkiler artıyor. İsveç, tüm İsveçliler için nasıl daha güvensiz bir ülke haline geldiği hem içeride hem de yurt dışında görülmesini istiyor. Åkesson'un Müslümanlara ve İslam'a yönelik saldırıları hızla yayılıyor. Bu nedenle İsveç'in İslam'a düşman bir ülke olduğu imajı İslam dünyasında fazlasıyla güçleniyor. Rasmus Paludan, Salwan Momika  ve benzerleri gibi (vbg.) kişilerin İsveç’in çeşitli yerlerinde Kuranı Kerim’i yakmaları bu durumu pekiştiriyor.

Ayrıca, ırkçı parti lideri Åkesson’un İslama yönelik radikal çıkışları hem desteklediği koalisyon hükümetini hem de Sosyal Demokratları NATO konusunda endişelendiriyor. Kimi yorumcular bu tür söylemlerin İsveç’in NATO üyeliğini Türkiye tarafından sabote edileceği yönünde görüşler açıklıyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu yönde çıkışının düşündürü olduğunu dillendiriyorlar. Türkiye, İsveç’in NATO üyeliğini engeller mi, bilinmez ama, esen rüzgarların havanın kötüleştiğini ortaya koyuyor. SD lideri Åkesson’un bizzat kendisi İsveç ve İsveçliler için büyük tehlike oluşturuyor. İsveç kamuoyunun bu duruma tepki göstermesi ve sıkı bir biçimde eleştirmesi gerekiyor.

Sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Çağdaş, laik, sosyal hukuk devletinde özgürlükler toplumu tehdit etmediği ya da tehdit oluşturmadığı durumlarda yasaklanamaz, ortadan kaldırılamaz. Bu evrensel demokrasinin bir olmazsa, olmazıdır. SD liderinin konuşmasına AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan sert tepki verdi. Kendisince haklı olabilir. Ancak, kendim ülkem, anavatanım; Türkiye’ye bu açıdan baktığım zaman AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın demokrasiyi unuttuğunu ve Türkiye’nin yollarını bir şeriat devletine doğru taşlarla döşemeye devam ettiğini gerçeğini de görmemezlikten gelmemizi ortadan kaldırmıyor. Demokrasiler durakları olan bir tren değil, insanlık onuruna yakışan, sosyal yaşama ve bağımsız adalete önem veren devlet yönetim biçimidir. Atalarımız ne demiş: “Önce iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır.”

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ