SEÇİME ÜÇ KALA
Mustafa Sönmez

SEÇİME ÜÇ KALA

Bu içerik 869 kez okundu.

Türkiye’de hiçbir zaman “Yerel seçimler” bugünkü kadar ilgi toplamamıştı. Parti liderleri Türkiye’nin dört bir köşesini dolaşıp sanki kendileri belediye başkanı olacakmış gibi propaganda savaşının içerisine düşmemişlerdi. İllerin, ilçelerin, beldelerin sorunları yerine kara propaganda alanlara egemen olmamıştı.


30 Mart yerel seçimlerine iki pencereden bakmak gerekiyor. Birincisi iktidar daha doğrusu iktidarın başı Tayyip Erdoğan, ikincisi muhalefet partileri penceresinden. İktidarın başı bu seçimi kendi geleceği açısından bir nevi referandum olarak yorumluyor. 17 Aralık’ta ortaya çıkan büyük yolsuzluk operasyonunda ailesine kadar uzan yolsuzluk suçlamalarından aklanmak olarak değerlendirmek istiyor. Muhalefet açısından ise, bir çıkmaza sürüklenen ülkenin, her türlü yolsuzluklardan, soygunlardan, talanlardan, vurgunlardan arındırılması anlamına geliyor.


Tayyip – Cemaat çatışmasının ardında yatan kavga, büyük ölçüde ortaya çıktığı gibi devleti kim, nasıl ele geçirecek kavgasıdır. Tayyip – Cemaat ilk önce işbirliği yaparak iktidarı ele geçirmenin kendileri için tüm yolları açacağı yani devleti ele geçirmede bir “maymuncuk” görevi yapacağı inancındaydılar. 2002 Kasım’ında iktidara gelen Tayyip, Cemaat’ın dışında kalan tüm tarikatlara ve dinsel gruplara kucak açtı. Dinsel söylemlerle, mağduriyet edebiyatıyla güçlenmeye başladı. Kendileri için tehlikeli gördükleri kişi ve kurumları dış güçlerin de yardımıyla elimine etmenin yollarını ve planlarını yaptılar. Böylece ünlü davalar ortaya çıktı. Bu arada da TSK’ni safdışı ederek deyim yerindeyse, süt dökmüş kediye döndürdüler.


Tayyip aradan geçen 11 yıl içerisinde çok önemli yerlere getirdiği kişilerin kendi altını oyduklarını  çeşitli kanallardan aldığı ya da kendisine sunulan bilgilerden öğrenmeye başladı. Böylece cemaattan kurtulmanın planlarını bir yıl öncesinden yapmaya başladı. Buna kılıf bulmak için “dersane” olayına el attılar ve bunda da emellerine ulaştılar.


Cemaat, Tayyip’in kendi  iplerini çekeceğini anlayınca ellerinde hazır olan ve bilinçli olarak göz yumdukları yolsuzluk olaylarını hemen gündeme taşıyarak Tayyip’e ayağını denk al, anlamında mesaj vermeye çalıştılar ama bu Tayyip tarafından gerçekleştirilen hızlı görevden almalarla karşılık buldu. Tayyip, karşı tarafın restini aynı hızla gördü. Karşı atağa geçti. Çünkü devleti ele geçirme çalışmalarında bir parti liderinin söylediği gibi, “Fethullah kameraman, Tayyip yönetmen rolü üstlenmişti. Ama kameran arada sırada yönetmenini de çaktırmadan çekmiş” benzetmesini yapıyor. Amaça ulaşmak için öyle bir noktaya gelindi ki, devleti ele geçirme heveslilerinin birbirine girmesi kaçınılmaz oldu. Devlet gücünü ve iktidarı elinde tutan Tayyip bunu kullanarak, cemaatın kökünü kazımayı kendi geleceği için bir görev olarak algıladı. Cemaat ise, daha önce elde ettiği dinleme kayıtlarını farklı kanallardan devreye sokarak Tayyip’i hırpalamak yönünü seçti. İktidarın başı, bütün ses kayıtlarını “montaj da montaj” diyerek, bilinç yoksulu halkımızı kandırmayı amaç edindi.


Türkiye Cumhuriyeti  90 yıllık tarihinde hiçbir başbakan Tayyip Erdoğan’ın konumuna düşmemişti. Devlet olanaklarını ve gücünü kullanarak hem halkını kandırmadı hem de kendine çıkar ağı oluşturmadı. Ortaya dökülen ses tapelerine hâlâ montaj diyen ve hergün gerçek dışı beyanlar veren bir başbakanla artık dünya bile dalga geçmeye başladı. Dünya ve Türkiye basınında (yandaş medya hariç) Twitter yasağı öyle bir ti’ye alındı ki, dünyaya rezil olduk. Ben, ülkem adına üzüldüm, utanç duydum. Ama iktidarın başının yüzünde en ufak bir kızararıklık yok...
 

Ana muhalefeti oluşturan CHP tüm iyi niyetine rağmen ortaya çıkan durumları iyi değerlendirerek iktidarı sallayamadı. CHP çok sıkı bir muhalefet yapabilseydi. Ortaya çıkan yolsuzluk olaylarından başta Tayyip olmak üzere AKP’yi seçim meydanlarından silebilirdi. Çünkü karşısında dün “ak” dediğine bugün “kara” diyen yolsuzluk batağına saplanmış bir iktidar başı var. İktidarın başı, hâlâ meydanlarda CHP’yi dine, dinsel değerlere, camilere, ezan’a saldıran bir parti olarak ilan ederek, yalanlarına halkı ortak etmeye çalışıyor. Ne demeli... Acaba Atatürk ve CHP olmasaydı, Anadolu'da Türkler ve Müslümanlar olur muydu? Camilerin izi ya da ezan okunacak minare kalır mıydı?


30 Mart yerel seçimleri Türkiye’nin geleceğini belirleyecek güce sahip olacak bir seçimdir. Eğer, Türk halkı iktidarın başı’na gerekli yanıtı veremez, yolsuzlukları örtbas etmeyi seçerse, Türkiye’yi çok zor ve sıkıntılı dahası kardeş kavgalarının hızla tırmanarak bir kaos ortamına sürüklenebileceği bir seçim olarak tarihe geçecektir.


30 Mart seçimleri Türkiye için ya bir kırılma noktasını oluşturacak ya da ülkeyi “bir ölüm kalım savaşı”nın batağına sürükleyecektir.


30 Mart’ta “söz halkın”dır ama, kullanabilirse...

 

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ