Eskişehir diye bir şehir
Mustafa Sönmez

Eskişehir diye bir şehir

Bu içerik 980 kez okundu.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın “5. Türkçe Öğretimi Semineri” adı altında Eskişehir Anadolu Üniversitesinde gerçekleştirilen etkinliğe katılmak için 24 Haziran – 5 Temmuz tarihleri arasında Eskişehir’deydim. Eskişehir’i 40 yıl önce görmüş birkaç gün geçirmiştim. O zaman köhne bir Anadolu şehrinden fazla bir farkı yoktu. Porsuk tüm kirliğiyle lağam kokuyordu. Küçük bir şehir merkezinden ibaretti.

 

Sabahın erken saatlerinde otobüsümüz gara giderken kafamdaki 40 yıl öncesinin Eskişehir’i vardı. Etrafa şaşkınlıkla bakıyordum. Yol boyunca ağaçlandırılmış, çimlendirilmiş terrtemiz alanlar gözüme çarpıyordu. Porsuk’tan herhangi bir pis koku otobüsümüzden burunlarımıza gelmiyordu. Gardan bindiğim taksiciyle yavaş yavaş konuşmaya başladım. Gözüme çarpan ilk izlenimleri aktardığım zaman taksicinin gelişmelerden memnun olduğunu anladım. Taksici tramvay yolunun geçtiği ana caddeleri daraltığından dolayı biraz kızgın gibiydi. Trafik buralarda yoğun saatlerde çekilmez olduğunu dillendiriyordu. Seçeneksel ve genişletilmiş yollar sunulamadığından yakınıyordu. 20 dakikalık yolda taksiciyle bazı konular üzerinde pek anlaşabildiğimi sanmıyorum. Taksici gelişmelere hep kendi çıkar gözlüğü üzerinden bakıyordu. Daha sonra fazlasıyla binip indiğim taksiciler bu konu üzerinde daha ılımlıydılar.


Otelden seminerin yapılacağı Anadolu Üniversitesi’ne gelirken etrafı gözlemlemeye devam ettim. Porsuk çok sakin ve tertemiz akmaya devam ediyor, etrafa buğulu bir hava yayıyordu. Şehir çok farklı bir kimliğe bürünmüştü adeta...


Anadolu Üniversitesi’ne adım attığımızda farklı bir yapıyla karşılaştık. Yol kenarında Güzel Sanatlar Enstitüsü’nün mezuniyet sergisini duyuran ve sergi binasına asılmış, kocaman bir duyuru vardı. Bu bina aynı zamanda sergi salonuydu. Üniversite içerisinde sergi salonu, futbol, tenis, basketbol sahaları, heykeller ve kafeteryalar... Pırıl pırıl çimlendirilmiş, çiçeklendirilmiş bakımlı alanlar, fıskiyeli küçük göletler gözüme çarpıyordu.


Üniversite kampüsü 26 bin öğrenciye ev sahipliği yaparken, aynı zamanda 260 bin öğrenciye yıllık eğitim olanakları sağlıyor. Uzaktan eğitim olanakları da göz önünde bulundurulduğunda yurdun dört bir yanından yaklaşık 2 milyon genç insan bundan yararlanıyordu. Üniversitede uzun yıllar çalışanlar eski rektör Yılmaz Büyükerşen’in çöplük alandan dünyanın en iyi üniversitelerinden birini ortaya çıkardığını söylüyordu. Bugün Büyükşehir Belediye Başkanı olan Büyükerşen’i ziyaretimiz esnasında söylediği, “her ağaçın üzerinde öğrencilerimle benim parmak izlerimiz vardır” sözünü duyunca; üniversitede çalışanların ne demek istediği daha da iyi anlaşılıyordu. Seminer sonrasında yaptığımız gerek şehir içi, gerek çevre gezilerinde bu durumu tüm çıplaklığıyla görecektim.


Eskişehir coğrafik yapısıyla çok önemli yerde, konumda, geçmişinde eski kavimlerin keşişme noktalarının birleştiği bir tarihe tanıklık ediyor. Aynı zamanda yurdun dört bir tarafına yayılan demiryollarının kavşak noktasında bulunuyor. Bu açılardan bakıldığında Eskişehir sanıldığının aksine, bugün 700 binin üzerinde bir nüfus, iki üniversitesiyle görkemli ve oldukça modern bir görünüme sahip ve de üzerinde çok fazlasıyla durulması gereken şehirlerimizin başında geliyor.


Üniversite Rektörlüğünden 1999 yılında Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçilen Yılmaz Büyükerşen hünerini şehircilik alanında da gösteriyor. Eskişehir adı sadece adında yaşıyor ama yarattığı şehir pırıl pırıl yenilik, çağdaşlık kokuyor. Yazın tozlu, kışın çamurlu yollar geçmişlerinden utanırcasına ağaçlı, çiçekli tertemiz görümümleriyle çağdaşlık örnekleri sergiliyor. Porsuk pis kokularını bir kennara bırakmış, şairlere, yazarlara ilham kaynağı oluyor... Büyükerşen, şehirin dört bir tarafında yaratığı parklarla insanlarına neşeli anlar, anılar sunurken diğer yandan viraneliklerden kurtarılan alanlarının nasıl insanlara hizmet sunduğunun ender örneklerini de gösteriyor.


Sazovası Parkı içerisinde kurulan masal dünyası ve kahramanlarıyla çocukların gözdesi olurken, Kent Park içerisinde yaratılan yapay deniziyle Eskişehirlilere güneş ve kumu sunarak sahil kentini yaşatıyor. Denize giren, güneşlenen insanlar, adeta güney sahillerinden birinde olduklarını hissediyorlar. Bu manzarayı seyrederken, bir zamanlar rahmetli Necmettin Erbakan’ın seçim nutuklarında söylediği “Konya’ya deniz getireceğim” sözünü anımsıyorum. Demek ki, insanoğlu iyi niyetli ve tüm düzensel kaygılardan, çıkarlardan uzak olursa; halkı, ülkesi için yapamayacağı bir şey yoktur düşüncesine kapılıyorum.


Yılmaz Büyükerşen her türlü ekonomik ve siyasal engellemelere karşın 15 yıla yaklaşan Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde olmaz denilebilecek işleri tüm alçakgönüllülüğüyle başaran ender belediye başkanlarımızın tek örneğini veriyor. Eskişehir’i “Avrupa’da Yaşanabilir Şehirler” sıralamasında birinci sıraya getirerek, bu yıl da “Dünya Kültür Başkenti” ünvanıyla kültürümüzü evrensel boyutlara taşıyor. Dün şehirin tozundan, çamurundan, Porsuk’un pis kokusundan kaçan zenginlerin tekrara Eskişehir’e dönmeye başladıklarını duyuyoruz. Şehir cıvıl cıvıl insanlarıyla, bilhassa gençleriyle 24 saat canlı bir yaşam sürüyor. Şehir merkezindeki heykeller kültürümüze ve tarihimize tanıklık ederken, aynı zamanda bir heykeltraş da olan Büyükerşen’in kuruduğu ve dünyada birkaç örneği bulunan “Balmumu”ndan heykellerin yer aldığı “Yılmaz Büyükerşen Heykel Müzesi” şehir’e olağanüstü bir kültür havası yaşatıyor. Müzede başta Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün balmumundan heykellerini görmek ve buna eşlik eden gerek siyasi liderlerimiz, gerek bilim, sanat ve kültür adamlarımızın balmumundan yapılmış heykellerini görmek bizleri mutlu ediyor. Bu arada yeniden restore edilen ve geçmişteki kimliğine kazandırılan “Odun Pazarı Evleri”ni de anmamak haksızlık olur.


Şehir merkezine kurulan tramvay sistemi insanlara ulaşım kolaylıkları sunurken, kente de modern bir şehir havası veriyor. Porsuk üzerinde gondollarla gezen insanların kendilerini “Venedik”te hissettiklerinden hiç mi hiç kuşkum yok... Kadınlar, genç kızlar sokaklarda, caddelerde hiçbir biçimde sözlü ya da başka türlü tacize maruz kalmadan gece tek başlarına dolaşabiliyorlar ya da bir yerden bir yere gidebiliyorlar... Eskişehir çağdaş bir şehir olmanın yanısıra güvenli bir şehir olma özelliğini de ortaya koyuyor.


Eskişehir’in 40 yıl öncesiyle, 40 yıl sonrasını karşılaştırdığım zaman Yılmaz Büyükerşen’in Eskişehir için bir Tanrı lütfu olduğuna ve Eskişehirliler’i böyle bir belediye başkanı seçtikleri için kutluyorum. Ziyaretimiz esnasında 78 yaşında olan Büyükerşen’e, “Gelecek seçimlerde aday olacak mısınız” diye soruyorum. Gülüyor, ama sorumu yanıtsız bırakıyor. Yılmaz Büyükerşen’i bir kez daha kutluyor ve ancak modern bir şehir böyle yaratılır, diyorum...

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
19 MAYIS 1919 TÜRK’ÜN DİRİLİŞ VE ŞAHLANIŞ GÜNÜNÜN ADIDIR
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ
ERMENİLERİN KATLETTİĞİ 519 BİN TÜRK’ÜN ACI ÖYKÜSÜ