İSLAM VE ÖRTÜNME
Mustafa Sönmez

İSLAM VE ÖRTÜNME

Bu içerik 271 kez okundu.

Sevgili okurlar, bu yazı İslamı eleştirmek için yazılmamıştır. İslamı kendi amaçları için gerek tarihsel dönemlerde ve gerekse bugün de kullanan devletler, iktidarlar, mezhepler, cemaatlar ve tarikatların kadının sosyal yaşamdaki konumunu kendi amaçları dahası kontrol altında tutma doğrultusunda biçimlendirme ve kadını arka plana iterek yok saymak, köleleştimek için kadının örtünmesini zorunluluk haline getirme çabalarına karşı duruş için kaleme alınmıştır.

Amacım, kadınların çeşitli adlar altında türban, peçe, çarşaf, burka gibi İslami örtünme adıyla türlü biçimlere sokulmaları ve herşeyin saçın görünmemesine indirgenmesi ve bunun adına da kadın özgürlüğü gibi çığırtganlıklar, yaygaralar koparılmasını ve kendilerine karşı çıkanları “din düşmanı” olarak algılamalarını eleştirmektir.

İsveç eğitim kurumlarında yuvaya giden üç yaşındaki bir çocuğun türbana sokulmasındaki amaç nedir? Bu çocukları daha küçükken bu giyime alıştırmak mıdır? Eğer dikkat ederseniz, türbana sokulan çocuklarda yaşam sevincin kaybolduğunu, yaştaşları gibi gülüp eğlenemedikleri, içlerine kapana evresinin  başladığına tanık olursunuz. Bu bir çocuğun yaşaması gereken çocukluğunu erken yaşlarında çalmak değil de, nedir?

Liseyi türbanlı bir giyim tarzıyla bitiren kimi öğrencilerimin daha sonra türbanı çıkardıklarına da tanık oldum. Bir öğrencim lisede okurken bir gün türbanlı derse girdi ve yanıma gelerek, “Özür dilerim öğretmenim, bundan sonra böyle başımı bağlayacağım” dedi. Ben de, “Senin tercihin, bana söylemen gerekmez” dedim. Aynı öğrencim, bir hafta sonra türbanız geldi ve “Öğretmenim bana göre değilmiş” dedi. Demek ki, deneme ve yanılma yöntemi kendini kabul ettirdi.

Evet, İslam inancı ya da Tanrı inancı adıyla ortaya konan kadının giyinme biçimi; kadın özgürlüğü müdür, ya da kadının üzerindeki baskının bir yansıması mıdır? Kuran-ı Kerim’deki ilgili ayetler incelendiği zaman bugünkü örtünme biçimlerini anlatmadığını anlarız. Öyleyse, bu bir dayatma değil midir?

Bu konuya irdelemenin bir başka nedeni de öğretmen olarak çalıştığım liselerde gerek öğretmenler odasında gerekse yemek salonda birlikte yemek yediğim İsveçli bayan öğretmenlerle bu konu üzerinde az da olsa konuşmalar yapmamızdır. Genellikle İsveçli öğretmenler bu örtünme biçimini inançları gereği olarak değerlendirmekte ve kadının kendi özgürlüğü gibi yorumlamaktadırlar. Kendilerine İslam konusunda neler bildiklerini sorduğum zaman bilgi sahibi olmadıklarını söylemektedirler.

Hıristiyan Demokrat Parti Başkanı Ebba Busch, Expressen gazetesinin “Tartışma” sayfasında, “Burka özgürlük değil, çılgın bir gelenektir. İsveç'te birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Biz saklanmıyoruz Sonuçta, kadınları baskı altına alan bir dini uygulamanın ifadesidir.” diyerek, kamusal alanlarda peçe ve burka gibi giyim tarzlarının yasaklanmasını isteyen bir yazı yazdı. Bu örtünme biçiminin kadın özgürlüğü ile karıştırılmamasını savundu.

Busch; “Değerler çatışması var. Biz Hıristiyan Demokratlar, kadınların ezilmesine, namus kültürüne ve ayrımcılığa karşı durmayı tercih ediyoruz. Burka ve nikabın yasaklanması bir stres testidir. Burka ve beraberindeki her şeyin buraya ait olmadığının açık bir işaretidir. Topluluk ve entegrasyonu teşvik etmenin bir yoludur. Göç ve entegrasyona dair bakış açısını onlarca yıldır karakterize eden ilkeli cehaleti sürdüremeyiz. İsveç'i karakterize etmesi gereken iyi değerlerin yanında duruyoruz” görüşünü ileri sürdü.

Bu görüşe katılmak ya da katılmamak kişilerin kendi kişisel  düşünceleriyle ilgilidir. Fakat, vurgulanan gerçeği de görmezlikten gelmek, Hıristiyan bir parti başkanının saçmalıkları, zırvalıkları olarak değerlendirmekte gerçekle pek uyuşmaz. Çünkü, İslam ülkelerine ya da İslam ağırlıklı yönetilen ülkeleri göz önüne getirdiğimiz zaman kadının adının bile olmadığını, ezildiğini ve baskı altında yaşadığını görürüz.

İsveç’te işlenen kadın cinayetlerin (buna namus cinayetleri de diyebilirsiniz) arka planında İslam ülkelerinden gelenlerin ağırlıklı olduğu ortaya çıkıyor. Kız çocuklarının üzerinde görünmeyen baskılar, kontrollar bilinmeyen durumlar değil, ama bu durumlar “tabu” kültürünün işlevsel bir görev üstlendiğinin kanıtı niteliğindedir.

Ülkemizde 1980”li yıllarda başlatılan türban ya da çarşaf seferberliği demokrasiyle, özgürlüklerle ilgili, bağlantılı değildir. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra yavaş yavaş hortlatılmaya çalışılan karşı devrim rüzgarlarının ülkede bir rejim değişikliği evresine evrilmesiyle ilgilidir.

Okulların İmam Hatip’e dönüştürülmesi, eğitimin kalitesinin düşürülmesi, imamların, cemaatların okullara bulaştırılması ve okul müfredatının defalarca değiştirilmesi buna hizmet etmektedir. Mederesler adı altında radikal dincilerin yetiştirilmeye çalışılması da işin bir başka boyutudur.

Şu hiçbir zaman unutmuyoruz. Demokrat Parti Başkanı ve Başbakan Adnan Menderes’in 1957 seçimlerinde yaptığı bir mitingde halka “Siz isterseniz, şeriatı bile getirsiniz” demesi ülkemizdeki durumun özetidir.

Son söz olarak; bugünkü İslami giyim adı altında dayatılan her türlü giyim, kadınlar üzerindeki baskının, sömürünün ve yok sayılmalarının bir işaretidir. Bu giyim türü kadının özgürlüğü değil, kadının köleliğidir.

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
BUGÜN 5 ARALIK TÜRK KADININA SEÇME VE SEÇİLME HAKKININ TANINMASININ 90. YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN
BUGÜN 5 ARALIK TÜRK KADININA SEÇME VE SEÇİLME HAKKININ TANINMASININ 90. YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN
ULU ÖNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü VEFATININ 86. YILDÖNÜMÜNDE SAYGIYLA ANIYORUZ
ULU ÖNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü VEFATININ 86. YILDÖNÜMÜNDE SAYGIYLA ANIYORUZ