Ulusal Kurtuluş Savaşı’mız bitmiş, Lozan Barış Antlaşması imzalanmış ülkenin Misak-ı Milli sınırları çizilmişti. Padişahlık kaldırılmış, Osmanlı İmparatorluğu tarihin sahnesinden silinmişti. Gündemde yeni devletin adını koymak vardı. Büyük Millet Meclisi’ndeki sert tartışmalara bir son vermek ve son noktayı koymak gerekiyordu.
28 Ekim 1923 akşamı Çankaya Köşkü’nde Büyük Önder, kurmaylarını toplayarak son sözünü söyleyecekti: “Efendiler! Yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz.”
Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk 10. Yıl nutkuna; “Türk Milleti! Kurtuluş savaşına başladığımızın 15’inci yılndayız. Bugün cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun!” diyerek sözlerine, “Türk Milleti! Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle refah ve huzur içinde kutlamanı dilerim. Ne mutlu Türk’üm diyene...”
Evet, Cumhuriyet! Türk halkına, ulusuna yakışan en güzel yönetim biçimidir. Cumhuriyet, yurttaş olma bilincidir, özgürlüktür. İnsana saygıdır. Yurttaş olma kimliğidir.Laiklik, din ve vicdan özgürlüğüdür. Aydınlanmanın önü açan devrimler bütünüdür. Aydınlanma devrimidir...
Kemal Paşa, “Cumhuriyet, olanak demektir. Cumhuriyet yalnızca adıyla bile birey özgürlüğünü aşılayan sihirli bir aşıdır. Görülecektir ki, cumhuriyet olanakları olan her memleket, özgürlük davasında er geç başarılı olacaktır. Cumhuriyet, kendisine bağlı olanları en ileri aşamalara götüren olanakları verir. Bağımsızlık veözgürlüğüne sahip olan milletler, ilerleme yolundaolanaklara sahip demektirler. O haldecumhuriyet, her alandailerlemeninde en belirginteminatıdır. Cumhuriyeti bu anlamıylave bu kapsamıyla anlamak gerekir” diyerek tanımlamaktadır.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk buna inandığı için kendi döneminde yaşananları da çok derinden enine boyuna analiz ettiği için Cumhuriyeti, Türk ulusuna ilelebet armağan etmiştir. Türklük var oldukça bize armağan edilen “Cumhuriyet” sonsuza kadar var olacaktır. Bunu birtakım aymazlar beyinlerinin en kuytu köşelerine bunu nakş etsinler. Cumhuriyeti; feslilere, sakallı, şalvarlı, takkeli meczuplara terk etmeyeceğiz.
Ulu Önder daha Cumhuriyeti ilan etmeden onu bekleyen tehlikelerin farkındadır ve der ki; “Annemin mezarı başında ve Tanrının huzurunda ant içerim ki, bu kadar kan dökerek ulusun elde ettiği ulusal egemenliğin korunması ve savunulması için gerekirse annemin yanına gitmekte hiçbir zaman kararsızlık içinde bulunmayacağım. Ulusal egemenlik uğruna canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun (27 Ocak 1923).”
Atatürkçülük geçmişle hesaplaşmak değil, geçmişten dersler çıkararak geleceğin yolunu çizmek, önünü açmak ve sağlam adımlarla uygarlık basamaklarını tırmanmaktır. Atatürkçülük her zaman çağdaş eğitimi ön plana almış, bilimle bağdaşmayan yolları kendisine kapatmıştır. Atatürkçülüğün yolu uygarlık yoludur, bilim yoludur. Bunu anlamayan kafalar bugün iktidarı ele geçirmiş, eğitim sistemimizi 22 yılda en az 10 kez değiştirerek dumura uğratmıştır.
Atatürk, 27 Aralık 1927’de de şunları söyleyerek bugün içinde bulunduğumuz duruma ilişkin olarak çok büyük bir öngörüde bulunmuştur:
“Biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil, bilakis bu tip yapılar din ve devlet düşmanı oldukları, Selçuklu ve Osmanlı’yı batırdığı için yasakladık. Çok değil yüzyıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki, bazı kişiler bazı cemaatlerle bir araya gelerek bizlerin din düşmanı olduğunu öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek ama sıra devleti bölüşmeye geldiğinde birbirlerine düşeceklerdir.” Bu sözün üzerinden 97 yıl gibi bir zaman geçti. O’nun öngördüğü konuma ne yazık ki, güzel ülkemizi getirilmiştir. Bunu canlı tanık olarak yaşıyoruz.
Atatürk’ün akıl ve bilim yolunun terk edilmesi ve uygulanan yanlış politikalar sonucu “bu büyük millet bayramını” 101. yılda, tam olarak “huzur ve refah içinde” olamasa da, hain teröre, emperyalizmin saldırılarına ve içimizdeki işbirlikçilere inat “daha büyük şereflerle” coşkuyla, onur ve gururla kutlayacak, alanlarda, salonlarda, meydanlarda, sokak sokak yurdumuzun her yerinde Cumhuriyetimizin ilelebet payidar kalacağını ve Mustafa Kemal’in Askerleri olarak “Türk İstiklâlini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa edeceğimizi” haykıracağız elbette. Dünyada emsalsiz bir Kurtuluş Savaşı veren ulus olarak bu bizim en doğal, en büyük hakkımızdır...
Bugün bize düşen görev, bu akıl, mantık ve insanlıkdışı uygulamalarla etkin bir biçimde mücadele etmektir. Ülkemize, ülkemiz dışında yaşayan toplumumuza baktığımız zaman kendisini pasifize eden bir konuma geldiğine tanık oluyoruz. Herşeye, her olaya din penceresinden, din perspektivinden bakarak, din felsefesiyle açıklamaya çalıştığını görüyoruz. Her gün hızlı bir değişim ve gelişim içerisinde olan gezegenimizde bu yolu izlemek toplumların köleleştirilmesinden, kör edilmesinden öteye bir anlam taşımaz. Cumhuriyetin görevi çağdaş, özgür düşünceli ve geleceğe güvenle bakan kişiler, toplumlar yetiştirmekti. Bugün bunun neresinde olduğumuzu içimiz acıyarak görüyoruz.
Cumhuriyet, uzun soluklu ve çetin bir mücadelenin ve arkasında duran ulu önderin ödünsüz çalışmasının ürünüdür. Bize armağanıdır. Cumhuriyet sözcüğü Osmanlı aydınının beyinde, hücrelerinde yoktu. Osmanlı aydını, Pan İslamizm, Pan Türkizm ve Yeni Osmanlıcılık adı altında kalıplaşmış ve içi boş kavramları tartışıyordu.Her ne kadar Cumhuriyet kavramı Fransa’da yerleşmşise de, Osmanlı aydını buna çok yabancıydı. Bu yabancı kalmasının bedelini de yıkılarak ödedi.
ülkemizin içine düşürüldüğü durum tüm çıplaklığıyla ortadadır. Bunu benim kadar sizler de görüyorsunuz. Biz, şunu çok iyi bilmeliyiz ki, bizim için başka bir Türkiye, başka bir Cumhuriyet yok. Öyleyse, gelin her türlü koşul altında birbirimize kenetlenerek, gerici, yobaz, ayrılıkçı güçlerle mücadele edelim, edenlere canı gönülden yol yakınken destek olalım. Sonra vakit çok geç olabilir
Direnerek mücadele etmek, kazanmanın en önemli aşamasıdır. Direneceğiz ve kazanacağız. Kaybettiklerimizi teker teker fazlasıyla geri alacağız. Cumhuriyeti ilelebet yaşatacağız. Cumhuriyet, ilelebet payidar olacaktır.
Türk kimliği ülkemizdeki tüm etnik kimliklerin üzerinde bir vatandaşlık, bir yurttaşlık kimliği olarak sonsuza dek yaşayacaktır.
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI’MIZ KUTLU OLSUN…
”NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!..”