İSVEÇLİ MÜSLÜMANLAR NE İSTİYOR?
Mustafa Sönmez

İSVEÇLİ MÜSLÜMANLAR NE İSTİYOR?

Bu içerik 605 kez okundu.

İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa kıtasında baş gösteren işgücü açığı öncelikle balkanlar, İspanya, Portekiz ve italya’dan bu açığı kapatmaya  çalıştı. 1960 yıllardan itibaren Türkiye’ye yöneldi. İsveç’te durumdan gerekli biçimde yararlandı. Böylece İsveç, İslam inancına sahip insanlarla tanışmaya başladı. Bunu Ortadoğu’daki savaş ve olaylarla eski Yugoslavya’nın parçalanması ve Afrika’daki olayların akabinde gelenler izledi. Böylece İsveç büyük çaplı bir Müslüman nüfusa sahip bir ülke konumuna geldi.

İsveç, ülkesine gelen Müslümanlara her türlü kapıları açmaya ve din özgürlüklerini kullanmalarını sağladı. Açılan derneklere parasal katkılar verdi. Giyim ve kuşamlarına, davranış biçimlerine karışmadı. Bir ölçüde de bireysel özgürlükler adına destekledi. Bu politikaları eleştirenlere kulaklarını tıkadı ve duymamazlıktan geldi. Bu durumdan yararlanan Müslüman toplumu her geçen gün gücünü artırdı ve seslerini yükseltti.

İsveç hükümetleri bu insanların topluma entegre olmaları konusunda yanlış adımlar atarak gettoların (varoş) oluşmasına zemin hazırladı. Gettolarda açılan dernekler, apartmanaltı mescitlerde içinde yaşadığı toplumun uzağında içine kapalı bir toplum oluştu. Farklı ülkelerden gelen Müslümanlar kendi ülkelerindeki İslamı da buraya taşımış oldu. Böylece farklı İslam anlayışları da kendini gösterdi. 2000’li yıllardan itibaren İslamcılığın radikalleşmeye başladığı tanık olmaya başladık. Yavaş yavaş açılan camilerde, kuran kurslarında çocuklar, gençler radikal bir İslam anlayışına yöneldirilmeye başlandı. Suriye olaylarında 400 ’den fazla genç IŞİD saflarında savaşmak için İsveç’i terk etti. Fakat İsveç bir türlü uyanamadı.

Bugün İsveç toplumunda paralel bir yapılanmaya giden ve güçlerini daha da birleştirmek ve sıkılaştırmak isteyen İslamcı gruplar ortaya çıkmaya başladı. Bu gruplar aralarındaki iletişim ağını geliştirmek ve güçlendirmek için çalışmalarına hız vermeye başladılar. Bu bağlamda İsveç Hükümetinden pozitif ayrımcılık istemeye ve kendilerine farklı ayrıcalıkların tanınmasını istiyorlar.

Bir köşe yazarı olan Sofie Löwenmark köşesinde; “Sosyal medyadaki Müslüman ve Arapça konuşan gruplarda bu açıkça görülüyor. Konu eğitim ve iş olduğunda bile, konuşmalar büyük ölçüde sadakat etrafında dönüyor.

Müslüman grubunu güçlendirmek istiyorlar, toplumun genelini değil. Bu, bütünleşme yerine ayrılıkçılık. İslamcı Amanj Aziz, ayrılıkçılığını "ekonomik dayanışma" terimleriyle süsledi. İsveç'te artık büyük bir grup olan Müslümanların, Müslüman topluluğunu güçlendirmek için ekonomiyi kullanmaları gerektiğini savundu. Herhangi bir "kardeşin" ihtiyaç duydukları mal veya hizmeti sunup sunmadığını kontrol etmeleri ve eğer öyleyse oradan alışveriş yapmaları istendi. Girişimciler yalnızca diğer Müslümanları işe almalı ve indirimler, tesisler veya hedeflenen iş fırsatları aracılığıyla camileri ve Müslüman derneklerini aktif olarak desteklemeliydi.”

Bu yöndeki çalışmalarda ya da düşüncelerde Amanj Aziz hiç de yanlız değildir. Gävle ve Malmö’deki cami imamlarından da aynı yönde istekler vardır. Malmö imamı Salahuddin Barakat, İsveçli Müslümanlara kendi medya platformlarını kurmaları çağrısında bulundu. Ona göre, Müslümanlar "sansür, önyargı ve dezenformasyon" yapan geleneksel medya kuruluşlarına güvenemezler. Kamuoyunu Müslüman grup lehine şekillendirmek için kendi kanallarını savunuyor. Aslında, bu tür bir bakış açısıyla filtrelenmemiş hiçbir toplumsal sorun yok gibi görünüyor.

İsveç’teki Müslüman grupların toplumun bir parçası haline gelememeleri ileride pek çok sorunu fazlasıyla gözler önüne sereceğinin göstergeleridir. İnançlar bireysel özgürlüklerdir. Toplumu etkilemeye, yönlendirmeye çalışmaları ve bir ölçüde gövde gösterisine dönüşmesi bu topluma çok büyük zararlar verir. Herşeyi kendi gruplarında gerçekleştirmeye çalışmak, alım satım dahil birliktelik ve yaşadığı toplumun dışında olmak, İsveç için sorunlar yumağıdır.

İsveç üst düzeyde seküler (laik) bir toplum yapısına sahiptir. Devlet ile din tamamen birbirlerinden ayrılmışlardır. Dini propaganda diye birşey söz konusu bile değildir. Fakat, Müslümanların tek amacı sürekli bir propaganda yürütmek için çalışmalar ortaya koymalarıdır. Üç yaşından itibaren türbana, çarşafa sokulan kız çocukları, 4 – 5 yaşında Kuran kurslarına gönderilen çocuklardan ileride kendi inançları dışındaki kişilere karşı bir kardeşlik duygusu, sevgi, saygı ya da empati kurmaları beklenebilir mi?

Sözün kısası tehlike daha fazla büyümeden İsveç Hükümeti yeniden entregrasyon politikalarını ciddi ve gerçekçi bir biçimde gözden geçirmeli, bu yönde toplumu bölmeyen, kaynaştırıcı adımlar atmalıdır.

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
BUGÜN 5 ARALIK TÜRK KADININA SEÇME VE SEÇİLME HAKKININ TANINMASININ 90. YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN
BUGÜN 5 ARALIK TÜRK KADININA SEÇME VE SEÇİLME HAKKININ TANINMASININ 90. YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN
ULU ÖNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü VEFATININ 86. YILDÖNÜMÜNDE SAYGIYLA ANIYORUZ
ULU ÖNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü VEFATININ 86. YILDÖNÜMÜNDE SAYGIYLA ANIYORUZ